
Birleşmiş Milletler, aynı 2. Dünya Savaşı öncesindeki Milletler Cemiyeti gibi, dünyadaki ihtilafları önlemede oldukça zayıf kalıyor. İsrail'in saldırgan tavırlarında, BM'nin yetersizliği net bir şekilde ortaya çıkıyor...
İslam ülkeleri de, İsrail karşısında etkili bir tutum takınabilmiş değiller. Oysa, Ekim 1973'te Arap Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OAPEC), Mısır ve Suriye'nin 1967 Altı Gün Savaşı sırasında İsrail'e kaybettikleri toprakları geri almak için başlattıkları büyük çaplı sürpriz saldırının ardından başlayan 1973 Yom Kippur Savaşındaki başarısızlık sonrası, İsrail'i destekleyen ülkelere karşı tam bir petrol ambargosu uygulayacağını duyurdu ve bunu gerçekleştirdi. Suudi Arabistan'dan Kral Faysal'ın önderlik ettiği bir çabayla, OAPEC'in hedef aldığı ilk ülkeler Kanada , Japonya , Hollanda , Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri'ydi . Bu liste daha sonra Portekiz , Rodezya ve Güney Afrika'yı da kapsayacak şekilde genişletildi. Bu etkili bir müdahaleydi, bugün İslam ülkeleri buna benzer net bir tavrın oldukça uzağında görünüyorlar. Yaklaşık 50 tane müslüman ülke ve yaklaşık 2 milyar müslümanın, iyi bir dayanışma sergileyememesi üzücü...
Avrupa ülkelerinde son haftalarda ortaya çıkan Filistin'e kısmen de olsa arka çıkma gayretleri tabii ki hiç yoktan iyi ama oldukça yetersiz. Avrupa Birliğinin, bundan 15-20 yıl öncesinde, dünya liberallerinin bir kısmının gözünde, insanlığın sorunlarına pusula olma ihtimali belirmişti. AB son 20 yılda, küresel olayların da etkisiyle, öyle berbat bir performans sergiledi ki, değil dünya insanlığına ışık tutmak, kendi geleceği bile, her anlamda, kararmaya yüz tuttu...
2000'li yılların başlarında; Montesquieu, Voltaire, Rousseau, Tolstoy, Russell, Gramschi, Arendt, Fromm ve Sartre gibi isimlerin iyi bir öğrencisi olmuş gibi bir görüntü veren Avrupa, son 20 yıl içinde, bunun tam tersi bir yola yönelip, müthiş bir düşünsel çöküş içine girerek, manevi anlamda bir kayboluşa doğru sürükleniyor düşüncesindeyim. Bu manevi kayboluşun arkasından maddi çöküşün de gelmesini kaçınılmaz görüyorum. Avrupa bugün sadece ve sadece kaba çıkarlarının koruyuculuğunu yapmaya çalışmakta, bu alana hapsoldu. Dolayısıyla, cılız bir takım çıkışlar dışında, İsrail'e karşı Avrupa'dan beklenilebilecek bir tutum olduğunu sanmıyorum...
*****
Baha yıllardır şunu söyler, 'İsrail eğer kendisine karşı çıkacak önemli bir güç/güçler olmazsa, kendi içinde bölünme yaşayacak'. Bugün Baha'nın belki 10-15 yıl önceden beri zaman zaman söylediği bu öngörü gerçekleşiyor gibi. İsrail'i durdurabilecek önemli bir güç ortada görünmüyor ve bugün olan bitene muhalefet eden yahudiler, gitgide daha fazla seslerini yükseltiyorlar:
1999-2001 yılları arasında İsrail başbakanlığı, 2007-2013 arasında da savunma bakanlığı yapan Ehud Barak, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Gazze’de yaptıklarının “İsrail’i bir parya devlet haline getirdiğini” ve hükümetin istifası için halkın sivil itaatsizlikle sistemi felç etmesi gerektiğini belirtti. Haaretz için bir yazı kaleme alan Barak, “İsrail’i kurtarabilecek tek yol, hükümetin istifasına kadar şiddet içermeyen kitlesel sivil itaatsizlik eylemleridir. Hükümet ancak o zaman halkın iradesine boyun eğecektir” dedi...
Diğer bir eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert de, İsrail'in "insani şehir" planını "toplama kampı" olarak tanımladı ve etnik temizlik uyarısı yaptı. Olmert, Batı Şeria'daki şiddeti de savaş suçu olarak niteledi...
İsrail’in muhalif Haaretz gazetesinin kıdemli yazarlarından Gideon Levy, “İsrail’in inkârının 50 tonu var ve hepsi de aynı derecede aşağılık. Kendini bu kadar inkar eden bir toplum yoktur” diye yazdı. Levy şunları söylüyor: Gazze'de kasıtlı ölümcül açlık baş gösterince, Holokost’u inkar etmekten daha iğrenç bir inkârcı tavra başvurmaktan başka çare kalmadı. Mazeretler, uydurmalar ve propaganda tükendiğinde durum budur. Ahlakınız o kadar bozulduğunda, manzara gözünüzün önünde olsa bile açlık olmadığını söylersiniz. Açlık fotoğrafları dünya çapında televizyon ekranlarını ve gazeteleri dolduruyor, ama İsrailliler bunu inkar ediyor. Bu fotoğrafların sahte olduğunu, açlık çeken insan olmadığını, Gazze'lilerin muzla beslendiğini, Gazze’ye günde 80 kamyon geldiğini ne kadar da kendinden emin bir şekilde iddia ediyorlar. Yaşananları sistemli, kasıtlı ve gönüllü şekilde İsrailli izleyiciler ve okuyuculardan saklayan İsrail medyası… İsrailliler hiçbir şey görmüyor, çünkü görmek istemiyorlar... İsrailli gazeteci Gideon Levy, İsrail’in Gazze’ye yönelik harekâtını “vahşi, barbar” olarak tanımlayıp uluslararası topluma “Güney Afrika’daki gibi İsrail’e de aynısını yapın” çağrısı yaptı...
İsrail’in en önde gelen insan hakları kuruluşları B’Tselem ve İnsan Hakları İçin Doktorlar Örgütü, 28 Temmuz günü, İsrail’in Gazze Şeridi’nde “bilinçli bir soykırım” işlediğini kaydeden “Bizim Soykırımımız” adlı 88 sayfalık bir rapor yayınladı. Raporda; İsrail’in Filistin halkını yok etmek adına bilinçli şiddet politikaları izlediği öne sürülerek, uluslararası aktörlerin İsrail’e müdahale etmemesi halinde “soykırım zihniyetinin” Filistinlilerin yaşadığı diğer bölgelere de yayılabileceği belirtildi. Rapor, İsrail’in 7 Ekim'den sonra Filistinlere karşı stratejisini kontrol ve baskıdan, “bilinçli olarak yok etmeye” doğru değiştirdiğini ve İsrail’in “soykırımı normalleştirmek” adına geliştirdiği stratejileri ortaya koyuyor. Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, İsrail’in en prestijli insan hakları örgütlerinin bu içerikte bir rapor yayınlamasını “insan hakları alanında bir dönüm noktası” olarak nitelendirdi. Raporda, 'her soykırımın bir ‘açıklaması’ vardır, soykırım her zaman bir bağlam içinde gerçekleşir, onu mümkün kılan koşullar, tetikleyici olaylar ve yol gösterici bir ideoloji vardır' denilmekte...
The New York Times yazarı yahudi kökenli Thomas Friedman da gazetesinde şunları yazdı: Görünüşe bakılırsa Başbakan Binyamin Netanyahu’nun aşırılıkçı hükümetinin içinde daha derinlikli ve utanç verici işler dönüyor. İsrail’deki son seçimin ertesi günü, yani 4 Kasım 2022’de yazdığım “Benim Bildiğim İsrail Artık Yok” başlıklı yazıda da belirttiğim gibi, bu kadar rezil bir hükümeti daha önce hiç görmedik. Aslında her şey Netanyahu’nun siyasi menfaatleri içindi. Aşırılık yanlıları Bibi’ye savaşı yeniden başlatmazsa iktidarı kaybedeceğini söyledi. Friedman, Foreign Policy’de de şöyle uyardı: Savaştan sonra insanlar Gazze’nin yıkımını görecek, bu İsrail için ve Yahudi halkı için bir trajedi olacak. Torunlarımın böyle bir dünyayı bilmesi üzücü...
The Atlantic yazarı yahudi kökenli Yair Rosenberg, Netanyahu’nun iktidarını sürdürebilmek için bağımlı hale geldiği aşırı sağcı unsurların, artık üzerinde baskı kurabilen tek güçler olduğunu yazdı. Netanyahu’yu “daha mantıklı” görünmeye zorlayanlar masadan eksildikçe, Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich gibi koalisyonun aşırı sağcı partilerinin başkanları, savaş politikasını fiilen yönetir hale geldi, diyor Rosenberg...
*****
Umarım İsrail muhalefeti ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan muhalif yahudiler bir an önce İsrail'de ipleri eline alır ve Baha'nın yıllar önce öngördüğü gibi, İsrail saldırganlığının önünü kesen bir güce dönüşür. Umarım...


