
İnsanlık tarihi boyunca değişmeyen bir arayış var: güç. Paranın, makamın, ideolojinin, hatta şöhretin ardında bile hep aynı dürtüyü görüyoruz. Nietzsche’nin ifadesiyle: “İnsanı yönlendiren asıl şey yaşama isteği değil, güç istencidir.”
Baha geçenlerde çok yalın bir cümleyle özetledi: “Bugünün en tepedekileri, parayı bile güç için istiyorlar. Aradıkları şey sadece güç.” Bu söz Baha'nın berrak bakışından süzülen bir söz. Gerçekten de para, pek çok zaman amaç değil; güce giden bir araç...
*****
Roma’da Sezar, Avrupa’da Napolyon, Asya’da Cengiz Han ve Timur… 20. yüzyılda Hitler ve Mussolini… Hepsi gücü kendi varoluşlarının anlamı kıldı. Ama sonuç hep aynı oldu: daha fazla hırs, daha fazla yıkım. Napolyon’un bir sözü vardır: “Güç, sahip olanın elinde daima daha fazlasını ister.”
Bugün Trump örneği gösteriyor ki güç tutkusu sadece imparatorluklarla sınırlı değil; demokrasilerde bile kitleleri manipüle ederek varlığını sürdürüyor...
*****
Tolkien’in “Yüzüklerin Efendisi” eserinde “yüzük”, mutlak gücün simgesi. Onu eline alan herkes —iyi niyetli bile olsa— gücün esiri oluyor. Frodo’nun yolculuğu aslında bir “güce direnme” hikâyesi. Tolkien, “gücün büyüsü en temiz ruhu bile kirletebilir” der gibi...
*****
Güç hakkında söylenmiş bazı önemli ve ilginç sözleri yazmak istedim:
Ursula K. Le Guin: "Herhangi bir insan gücüne karşı koymak ve onu değiştirmek insanlar tarafından mümkün. Direniş ve değişim genellikle sanatta, çoğu zaman da kelimelerin sanatında başlar."
Noam Chomsky: "Güçlüler için suçlar, başkalarının işlediği suçlardır."
John Steinbeck: "Güç yozlaştırmaz. Korku yozlaştırır... belki de güç kaybı korkusu."
*****
Tarih bize gösterdi: Güç üzerine inşa edilen her imparatorluk çöker. Kalıcı olan ise insanı ve toplumu ayakta tutan değerlerdir: Adalet, merhamet, dayanışma, sevgi, bilgelik…
Gandhi’nin sözü burada yol gösterici: “Gerçek güç, şiddet ve baskıda değil; doğruluk ve sevgide yatar.” Mandela da aynı minvalde sesleniyor: “Gerçek güç, insanların korkularını artırmamalı, umutlarını çoğaltmalıdır.”
*****
İnsanın güce yönelmesiyle, güç merkezlerinde yolsuzluk ve yozlaşma olasılığı da artıyor. Transparency International ve V-Dem gibi uluslararası araştırmalar, güç yoğunlaşmasının kamu kurumlarında yolsuzluk riskini yükselttiğini ortaya koyuyor. Yüksek makam sahiplerinin, güç arayışlarını ön planda tutma eğilimi, demokratik kurumların etkinliğini zayıflatabiliyor ve toplumsal güveni aşındırıyor. Tarih boyunca görüldüğü gibi, ister imparatorluklar, ister diktatörlükler veya modern kurumlar olsun, güç ile yozlaşma arasındaki ilişki neredeyse evrensel bir olgu...
*****
Güç arayışını, sadece Hitler, Napolyon, Sezar gibi ara sıra ortaya çıkan nadir insanların işiymiş gibi görmek, bizi çok yanıltır. Güç arayışı her birimizde potansiyal olarak var olan, ortaya çıkmak için sürekli fırsat kollayan bir olgu, bence. Tek tek bireylerin güç arayışı, Hitler ve benzeri yüzlerce, binlerce, hatta onbinlerce liderin doğmasına yol açtı. Bizler bir türlü tatmin edemediğimiz güç arayışlarımızı, bu tür liderler aracılığıyla tatmin edeceğimizi düşünerek, onların yükselmesini sağlıyoruz...
*****
İnsan neden güç arar? Belki de asıl sebep zayıflıktan duyulan korkudur. Oysa gerçek güç, o korkuyu aşmakta gizli. Tolstoy’un dediği gibi: “İnsanların en güçlüsü, kendisine hakim olandır.”
Bugünün dünyasında ihtiyacımız olan şey, biraz da güçsüzlüğün erdemini kabullenmek… Çünkü insan kalabilmenin tek yolu, güce değil, insana tutunmaktan geçiyor. Gandhi şöyle diyor: "Sevginin gücü, güç sevgisini alt ettiği gün, dünya barışı tanıyacaktır." Kast ettiği barış, sanıyorum sadece ülkeler arasında olan değil, Gandhi teker teker insanlar arasında yerleşmesi gereken barışı da kast ediyor, bu sözüyle. Umarım bu dilek bir gün gerçekleşir. İnsanoğlunun yoluna devam edebilmesi için, yani yok olmaktan kurtulabilmesi için, bence başka seçeneği de yok...


