Hiç ihtiyacınız olmamıştır belki de… Olmasın da zaten. Lakin bir gün sevdiğiniz birisine sizin haricinizde bir başkasının yardım etmesi mümkün değilse ve o sevdiğinize sizin tarafından yardım edilmez ise çok kötü sonuçları olabilecekse, o vakit birkaç ufak hamle ile kurtarabileceğiniz bir hayatı kurtaramamanın pişmanlığının yıllar sürmesi mümkündür.
Eski bir sağlık çalışanı ve özellikle 112 acil yardım ve ambulans hizmetlerinde bulunmuş biri olarak çok canların kurtulmasına vesile olduğumu hatırlıyorum. 2002 yılında mangal etine attığı kekik boğazına takılan ve nefessizlikten ölmek üzere olan bir adamın boğazından kekiği çıkartarak hayata döndürmüştüm. Toparlayınca çok teşekkür etmişti. 2004 yılında karşı komşumun şofbenden zehirlenen oğlunun hayatını kurtarmıştım. Şimdi koskoca delikanlı oldu. Gördükçe hamd ediyorum. 2008 yılında İstihkam tepede piknik yaparken cami imamlarının etkinliğinde, voleybol oynayan bir imamın sara nöbeti geçirmesi ve sonrasında dilinin nefes borusunu tıkaması ile ölmek üzere iken bir ağaç dalı ile kilitlenen ağzında bir açıklık oluşturarak mosmor olmuş bedenini nefese kavuşturarak kurtarmıştım. Yazıyı yazarken hatırlayınca hamd vesilesi oldu. Özellikle 2015’li yıllara kadar daha buraya yazabileceğim birçok ilk yardım anısı biriktirmiştim.
2015 diyorum çünkü İlk Yarım Yönetmeliği o yıl yayınlandı. Yürürlüğe girdikten sonra çok önemli bir kaide yasalaşmış oldu. Daha önceden söylenegelen “ilk yardım bilmiyorsan, asla yapmamalısın” kuralı bu yönetmelik ile yasalaşmış oldu. İlk yardım yapma yetkisini yalnızca İLKYARDIMCI diye tanımladığı kişiye veren bu mevzuat, bu sıfatı da “Bakanlıkça belirlenen standartlara uygun eğitimi alarak, verilen eğitim çerçevesinde uygulamalar yapabilen ilkyardımcı belgesi sahibi olan kişi” olarak tanımladı.
Sonrasında bu mevzuatın yansımasını bir yurtdışı seyahatimde tecrübe ettim. 2017 yılında üç buçuk saatlik uçak yolculuğunun ikinci saati sonrasında hostesin anonsu ile yolculardan birinin fenalaşması sebebiyle “ilkyardım yapabilecek yolcu varsa belirtsin lütfen” çağrısına kulak vererek hostesin yanına gitmiştim. Eski bir sağlık çalışanı olduğumu söyleyip, ambulans hizmetlerinde uzun yıllar çalıştığımı belirterek hemen müdahale için fenalaşan yolcunun yanına doğru yönelmeye çalıştığımda hostesin sorusu ile durdum. “İlkyardımcı belgeniz var mı efendim?”. Yok cevabımdan sonra “Teşekkür ederiz. Lütfen yerinize oturunuz. İlkyardımcı belgeniz yoksa müdahalenizi kabul edemeyiz” deyince çok şaşırmıştım. Sonra özel bir hastanenin iş güvenliği işini yaptığım dönemde “çalışanlara ilkyardımcı belgesi aldırmalısınız” talebime hastane sahibinin ne kadar anlamsız baktığı aklıma geldi. O beni anlamamıştı ama ben hostesi anlayabiliyordum. Yerime geçip oturdum. Zira hostes tamamen haklıydı. Fenalaşan yolcuyu uzaktan izledim. Baygınlığı geçtikten sonra yavaş yavaş kendine geldi. Şükür kötü bir durum yaşanmadı. Uçak menziline sapasağlam ulaştı
İş hayatında da ilkyardımcı sertifikalı çalışan bulundurmak zaruriyeti mevcut olması toplumda ilkyardımcı kişi sayısını artıran önemli bir durum. İşyerinin tehlike sınıfına göre her on, yirmi ya da otuz çalışandan en az biri ilkyardımcı belgesi olacak şekilde uygulama 2015 yılından beri mevcut. Tabi on çalışanın altında bulunan işyerlerinde ilkyardımcı olmalı mı? Esasen bu eğitim toplumun her kesiminde karşılık bulması gereken bir eğitim.
Bir işyerinde bir çalışanın kanamasını durdurabilmek, nefes almasını sağlayacak ufak hamleleri yapabilmek ya da duran kalbini acil yardım hizmeti ulaşana kadar çalışır tutabilmek işveren için de çalışan için de paha biçilemez.
Sosyal hayatta gözümüzün önünde oluşuveren nice acil durumları hatırlıyorken, deprem bölgesinde acı tecrübeleri yaşamış bir ilken, elbette ilk yardımı bilgili ve yetkili şekilde yapabilmek çok önemli.
Her ailede en az bir kişi ilk yardım yapmayı bilmeli diye düşünüyorum.
Vesselam.