Sevgili dostum. Hep dışarda aramışım cevheri, meğer cevher benmişim, içimde hazine varmış, habersizmişim, bulamadım diye, aramaktan bile vazgeçmişim, kendime döndüm, meğer hazine bende, bende cevhermişim. Ne kıymetim bilinmiş, nede kıymet bilmişim. Ne kadar nankörmüşüm. En çok kendini aldatmış, yanlış yollara sapmış, ahiretini karartmış, divane gezerken. Ben kimim diye sordum kendime. Meğer Allah’ın yarattıklarının içinde, en mükemmel varlık olan insanmışım. Yanlış sularda yüzmüş, yanlış yerlerde gezmiş, çöplükte yaşamışım.
Bana verdiği merhameti yeni anlamışım. Meğer ben ne kadar mükemmelmişim, tıpkı senin gibi. Bana beni buldurduğun için, çok teşekkür ederim Allah’ım sana.
Anlayınca beni, farkedince yüreğimi, sana sormadan, yüreğime koydum seni. İsterim sende fark edesin yüreğindeki cevheri, işte o zaman benden bile daha çok seveceksin,
önce kendini sonra beni. Yaratan yüreğimize koymuş, merhamet denilen cevheri.
Üzülsen, sevinsen, kötülük görsen, kötülük yapsan, işçi olsan, işveren olsan, öğretmen yada talebe, anne ve baba yada evlat, kim olursak olalım, merhamete ihtiyacımız varmış. İşin garibi buda içimizde saklıymış. Verdikçe çoğalan, bende hayat bulan, kainata en çok lazım olan merhametmiş. Senin ihtiyacın olduğu gibi, kainatta gördüğün bütün canlıların merhamete ihtiyacı varmış. Yüce yaratıcı yarattıklarını kusursuz yaratarak, saymakla bitmeyen nimetlerini bol bol, çeşit çeşit, renk renk vererek merhametinin ne kadar büyük olduğunu, gözümüzün içine sokarcasına göstermiş. Bize de merhamet duygusunu yüklemiş, sende merhamet et, etki bu zevkten mahrum kalmayasın demiş.
Merhamet öyle bir yüce kaynaktır ki, ondan beslenen hem şifa bulur, hem şifa olur. Merhamet, yeryüzünde canlı ne varsa, hepsine lazım olan hatta varlığın mimarı, Allah cc tarafından bize, altın tepside sunulan en büyük hediye. Mutluluğu başkalarında arayanlar, merhameti başkasından bekleyenler, kendinden habersiz, uçurumun kenarında gezenlerdir. Halbuki kendilerine merhamet edip, kendilerini buldukları gün, asıl aradıklarının kendi içinde var olduğunu fark edecek, hem uçurumdan uzaklaşacak hem de başkalarını uzaklaştıracaktır. İşte o zaman eşrefi mahluk olduklarının keyfini sürecek, huzur aramak yerine, huzur sunacaklardır. Kendine merhamet etmeyen, ne merhamet alır nede merhamet verir. Merhamet sadece aç doyurmak, iyilik yapmak, üzülmek, yufka yürekli olmak değildir. Merhamet aç kalmadan önce haberdar olmak, düşmeden kolundan tutmak, bunları yaparken kimseyi incitmemek, fakirin zengine dua etmesi, zenginin fakiri unutmaması, babanın helal kazanması, ailenin israf etmemesi, işçinin doğru çalışması, patronun alın teri kurumadan hakkını vermesi, öğretmenin güzel eğitmesi, talebenin güzel öğrenmesi, bu duyguları taşıması, merhametin yüreğinde olduğunu hissetmesi, önce kendine sonra çevresine ve Dünya’ya huzur getireceğine inanması, buna göre hayat kurması, en çok, inanın Allah’ı sevindirecektir.
Allah’u Teâlâ kendini daha da aşikâr etmek adına, yarattıkların da olmayan, fakat kendinde var olan, duygudan bir miktarını, Dünya’daki yarattıklarına vermiş. Bu duygunun içinde, bütün duyguların anası olan merhameti, en başa koymuş. Merhamet öyle bir duygudur ki, bütün hastalıkların şifası, hem bedenin, hem ruhun gıdasıdır. Merhamet, anlamayana anladığı kadar anlatmak, merhamet gittiği yere uyum sağlamak, doğrularını zamana bırakmak, gönül kırmadan gönül yapmak, sabırla merhamete devam etmek, zoru başarmak, tekeden süt çıkarmak, imânaimkan yüklemek, itirazı isyan bilmek, inanın cennetin kokusunu Dünya’da hissetmektir. Bu yüzden, önce kendine merhamet et. Allah ile aranı bozma. Anladığın gün kalbin başka atacak, dilin ona göre konuşacak. Birini kırarım diye konuşmaya korkacaksın. Önce kendinle yüzleşecek kendinle konuşacaksın. Sonra merhametli bir hal ile, merhameti başkalarına anlatacaksın. Sende ömür boyu merhametli yaşayacak, tatlı bir ihtiyar olacak, Rabbin senden razı, sende ondan razı olarak O’na dönecek O’na kavuşacaksın.