
Sevgili dostum.
Her canlı özellikle insan doğumundan itibaren bir mücadelenin içinde bulur kendini. Kimi mücadeleyi kaybeder, kimi yorulur, bazıları hazıra konar, birileri de asla mücadeleden vazgeçmezler. Dünyaya yön verenlerde mücadeleyi bırakmayanlardır. Hak için mücadele ederlerse dünyayı, Hakk’a batıl için mücadele ederlerse dünyayı batıla götürürler. Allah (cc) Rahman’dır, adildir. Kim mücadele ederse dünyada ona verir. Rahim’dir iki alem için mücadele edersek eğer, ikisinde de bizi galip kılar. Sıratı müstakim yolunda olmakta bu manayı içerir. Uyarsak eğer dünya ve ahiret saadeti sunar. Yalnız ahiret için gayret edersek, karşılığını da ahirette alırız. Bu yüzden iki kanatlı kuş gibi olmamız gerekir, dengeyi ancak o zaman sağlarız. İşimizin hiç durmadan dünya ve ahireti kazanma mücadelesiyle geçmesi gerekir. Ancak o zaman İslam’ı anlar, ona göre hayat kurar, ona göre yaşarız. Mutluluğun huzurun, kazanmanın, hürriyetin tek şartı bu. Şunu asla unutmayalım, hür olmadan hürriyeti anlamayız, anlatamayız. Hürriyet adı altında bir kölelikten diğer köleliğe terfi ederiz de anlamayız bile. Bize ömür boyu hürriyeti kazandıracak olan, kaybettiğimiz İslam medeniyetini yeniden, önce kendi ruhumuzda sonra başka ruhlara taşıma mücadelemizdir. Çünkü bu mücadeledir insanı her daim diri tutan. Ben bu ruhu 16 yaşıma kadar büyüklerimi dinleyerek, onların dizinin dibinden ayrılmayarak hissettim. Bana hissettirenleri, emeği geçenleri, yüreğime dokunanları, asla unutmayacak ahiret yurdunda yüzlerini kara çıkarmayacağım. 70’ime dayandığım şu ömrümde, defalarca bilerek ya da istemeyerek ya ihmalim yüzünden ya her insanı kendim gibi gördüğüm ya da tedbir almamam yüzünden defalarca para kaybettim. İşçinin hatasını çocuklarına acıyarak, ortak olduğum kişinin gözünü doyuramayarak, akrabalarımın bitmeyen ihtiyaçlarını karşılayarak hep ben kaybettim. Ama çok şey kazandığımı da zamanla çok iyi anladım. Bu yüzden asla arkama bakmadım. Birçok insana madden ya da manen yanında olamadıklarım olmuştur. Asla kimseyi aldatma niyetim, hatta düşüncem dahi olmamıştır. Aldanmayı da insan kaybetmemek için sineme çektim. Bu hayatın tamamında hiçbir kimseyi, ne devlete ne de Allah'u Zülcelal hazretlerine şikayet etmedim. Büyüklerim sayesinde temel sağlamdı asla yılmadım, düştüm ve kalkmayı öğrendim. Sırtımda hep dağ taşıdım. Çok zengin olabilirdim ama bu gün sadece emekliliğim var. Para ne kadar lazımsa o kadar çalışıyorum. Kazanıp kaybetmek ya da miras biriktirmek, ölünce sevdiklerimi, kavgada görmek istemiyorum. Çünkü çocuklarımı, torunlarımı çok seviyorum. Çocuklarımdan işsiz olan yok. Herkes kendi parasını kazanıyor, zengin olmak isteyen kendisi olsun. Ben onları iyi kötü bir yere getirdim, üzerlerinde ne mirasım vardır ne de ticari ilişkim. İşte bu mücadelenin adı, bana göre hürriyettir. Kendine güvenen, becerilerini yılmadan usanmadan ortaya çıkaran ve bunları iradesiyle hayata geçiren her birey hürdür. Sevgili büyüklerim evlatlarınızı kendi dünyanıza hapsetmeyin, yoksa sizi geçmek şöyle dursun, sizin kadar bile düşünemezler. Geleceğiniz olan evlatlarınızı çok yönlü yetiştirin. Hayatlarında bir kapı kapanırsa başka kapı açılacağına inansınlar. Bir şey olamazsa başka şey olsunlar. İşin kötüsü olmaz, çalışmak ayıp değil, çalışmamak ayıptır. Sağlıklı bir insan ömür boyu çalışabilir. Beni bu çizgide büyüttüler isyan da israf da yoktur şükür hayatımda. Mücadele sabır, sebat, şükür ve zaman, hapta, şurupta bunlardır. Ben böyle inandım ve iman ettim. Benim becerilerimi, yeteneklerimi göremeyen babamı 16 yaşımda kırmadan, üzmeden ihtiyaçlarını daha da rahat alabilmeleri için bilerek isteyerek terk ettim. Çünkü ben 8 yaşımdan 16 yaşıma kadar, hiç parasız kalmadım, ailemi de parasız bırakmadım. 16 değil de kendimi 30 yaşında biri gibi hissediyor ve öyle yaşıyordum. İlkokul mezunu olmama rağmen, çok kitap okuyor, sınıfın hocası ilan ettiği, öğretmenim sayesinde ilkokulda başladığım, bana en büyük hürriyeti sağlayan, namazımı hiç bırakmıyordum. 15’li yaşlarda Necip Fazıl diğer adıyla üstadı hem okuyor hem de konferanslarını elimden geldiği kadar takip ediyordum. Şiir yazmamda beni en çok etkileyen bana dokunan, üstadın gençliğe hitabesi olan şiiridir, hala okurum bıkmadan usanmadan. İzmir’e top oynamaya giderken, bu kafayı da beraber götürdüm. Namaz kıldığımı gören arkadaşlar hemen beni, takımın hocası ilan ettiler. Ticaretten uzaklaşmış kendimi bir anda futbolun içinde bulmuştum. Yetenekli bir topçu olmama rağmen 17 yaşımda ayağım bilekten döndü, beni İzmir torbalı ve Tire arasında bir çiftliğe getirdiler. Bana son derece iyi davranan sanki yeni bir ailem olmuştu. Koyun yoğurduyla beslediler, şoförlüğü üstü açık, anahtarla değil, önünden manuelle çevirerek çalıştırılan, jipte öğrettiler. Bir yılda ancak kendimi toparladım. İşçilerle ahbap oldum, traktör kullanıyor, pamuk toplamaya gelecek olan işçileri, köylerden topluyor, çiftlik ağası gibi çalışıyordum. 18 yaşıma gelmiştim. Yusuf ağabeye, ‘ayağım iyi ben Tire'ye gitmek top oynamak istiyorum’ dedim. ‘Tamam gideriz’ dedi. Tire'ye gittik. Kadri Aytaç hoca, ‘hazırlan sahaya git antrenmana katıl’ dedi. Ben de hemen hazırlanıp sahaya gittim. Çok mutluydum, idmana katıldım, çift kale yaptık, maç bitti fakat benim ayağım şişti üstüne basamıyordum. Ağlamaya başladım. Hastaneye götürdüler ‘uzun süre top oynama, ayağın kuvvetsiz kalmış’ dediler. Tekrar çiftliğe geldik. ‘Ben Sivas'a dönmek istiyorum’ dedim. ‘Gitme’ dediler, ben ısrar ettim. Evden kaçtığımı bilmiyorlardı, top oynamaya gelen evden niye kaçabilirdi, sonra Halk Bankası’na babamın adına hesap açılmış para gönderilmişti, fazla ısrar ettiler, ‘top oynama çiftlikte kal, sülaleni getir’ dediler. Top oynayamazsan hocalık yaparsın gibi sözlerle beni iknaya çalışırken, birden yüksek sesle ben evden kaçtım iki senedir, benden habersizler, bende onlardan habersizim herkesi merak ediyorum. ‘Annemi özledim, beni bırakın gidiyim’ dedim ve gözlerim doldu kelimeler boğazıma dizildi. Çok sevdiğim küçüklükten beri emek verdiğim, futbol hayatım bitmişti.
Bana yüksek miktarda para verip, şöyle dediler. ‘Bütün aileni topla getir buraya, sen de istersen top oyna istersen çiftliğine sahip çık.’ ‘Tamam’ dedim ağlayarak, ağlaşarak çiftlikten 18 yaşımda Sivas'a geri döndüm. Artık Sivas’taydım. Sivas ve dokunduklarım ya da bana dokunanlar haftaya.
Hoşça kalın dostça kalın.


