BIST 100
10.918,51 -1,07%
DOLAR
42,5177 0,12%
EURO
49,5981 0,14%
GRAM ALTIN
5.768,63 0,27%
FAİZ
37,98 0,00%
GÜMÜŞ GRAM
79,45 1,79%
BITCOIN
92.088,00 -0,09%
GBP/TRY
56,7703 0,05%
EUR/USD
1,1659 0,13%
BRENT
63,22 -0,06%
ÇEYREK ALTIN
9.431,71 0,27%

HAYATIM  GERÇEK

mustafa-karamercimek-haberci-kose-yazisi

 

Sevgili dostum.

Geçen hafta, kaleme aldığım, hayatıma dokunanlar, başlıklı hikayeme, biraz geriden başlayarak devam etmek istiyorum. Okuyucularımdan bazıları, babamın yüzünden, evi terk ettiğimi yazmamı, önceden yerimi, hazırladığım için, bilerek yaptığım kanısına varmışlar. Haklısınız, sizin yerinizde olsam, bende aynı düşünürdüm. Fakat on altı yaşımda, Sivas'tan  çıkma cesareti, ya son çare,  yada arkamda güvenilir birilerinin, var olduğu anlamına gelir. Ama hangisi?

Evden neden kaçtım? On yaşıma kadar yapmadığım iş kalmadı. Çakmaktaşı benzinle başladığım işi, simit satmak, dondurma arabasıyla dondurma satmak, küçük plastik ev aletleri paketleyerek çarşıda tezgah açmak gibi, boyumdan büyük işler yaptım.  Benim yaşımda bir çırak, haftada yüz lira alıyorsa, ben her gün yüz lira kazanıyordum. Babam altın yumurtlayan tavuğu bulmuştu. Malzeme aldığım toptancı, ilk okuldan sonra okuyacak mısın dedi, bende hayır okumayacak çalışacağım dedim. Babanı al bana gel dedi. Babamla Toptancı Selahaddin Yurtçul'un yanına gittik. Selahaddin abi, babamı yanına  oturtturdu, bana git bize çay getir dedi. Ben çay ocağına gittim, gittiğimle geldiğim bir anda oldu. Ne konuşacaklar merak ediyordum. Bak Ahmet efendi, bu çocuğu bu yaşta, sokaklarda çalıştırma, yazları tamam ama burası Sivas, bir bilemedin iki ay yazı var.  Şu an para kazanabilir ama her şey para değil, sağlık birde insanlık önemli. Ben senin hayır diyemeyeceğin bir haftalık vereceğim. Sende sadece yazları çalışıyormuşsun, böyle olmaz, boş olduğun zamanlar koluna bir sepet takayım, içine oya boncuğu, iğne iplik, tığ, şiş, ayna tarak gibi  kadınların alacağı şeylerle mahalle mahalle sat evine ekmek götür dedi. Okur yazar olmadığın için işe girememişsin, ya da sen girmedin. Bu iş için okuma yazma bilmene gerek yok dedi.  Babama sormadan çalışan işçilerden birine sepeti getir dedi. Sepeti doldurdular, kaça satacakların söyledi, her sabah Pazar hariç, sattığın malın yenisini alacak, paranın tamamını  bana getirecek, satışına göre kar vereceğim dedi. Babam sepeti aldı, neye uğradığına şaşırmış halde, dükkandan çıktı. Selahaddin  abi bana baktı, yapar mı dedi, yapar dedim yalnız köye ne zaman gideceğini düşünüyor dedim, gülüştük. Hayırlı olsun çıraklığın dedi, elini öptüm bana sarıldı, her ne sıkıntın, sevincin ne varsa benimle paylaş, sen sadece işine odaklan, şu harçlığı al sabah erken gel dedi.  O an duygulandım, anneme ve öğretmenime sarıldığım gibi, ustama da sarıldım. Babama demiyorum, pardon diyemiyorum o günlerde babaya sarılmak abes görülür, henüz icat edilmemişti. Kimsenin yüzüne bakmadan, koşarak dükkandan çıktım. Çünkü ben her yere yakın uzak demeden, hep koşarak giderdim. Artık babamın da benimde işimiz vardı. Abimse gah çalışır, gah çalışmaz, ilk okulda bile derslerini bana yaptırır,  simit alır satmaya yarısını bana sattırır, düzen tutmaz rahat biriydi. Sigara içerken babam yakalamış, ayaklarından tavana asmıştı, babam ben gelene  kadar böyle duracak dedi gitti. Annemle tavandan indirdik, evde sakladığı sigarayı aldı, dışarı çıktı, karşı kaldırımda sigarasını yaktı. Babam gelmeden abimi aldım çarşıya götürdüm.  Abimle babamı anlatmayayım, ya da daha sonra anlatıyım, ben düzerdim ikisi bozardı, gerisini başka bahara.

hayatıma müsbet ve menfi en çok dokunanın, babam olduğunu biliyorum. Ama bunu babam bilmiyor. Beni küçük yaşta sokaklara salmanın, beni erken büyüttüğünü göremedi.  Babamı anlattığımda kesin beni haksız bulacaksınız, kesinlikle katılıyorum. Babalar her zaman haklıdır. Yalnız kendilerini yetiştiremediler, yada öyle gördülerse, köyden şehre indilerse, hala köydeki gibi davranıyorlarsa, iyi düşünseler bile, yöntemleri, davranış biçimleri, bakış açıları yanlıştı. Ben şehirde büyüdüm, fakat babam köyden, beden olarak yüzde elli, ruhen ise yüzde yüz, köyden gelmedi aklı hep köyde kaldı. Okur yazar olmaması da belki babama yardım etti. Bu yüzden olsa gerek, yaz tatillerimizi Sivas'ın Töngel köyünde dayımlara yardım ederek geçirirdik. İlk okul bitene kadar, Kerem dayım vurulana kadar devam etti. Cennet mekan Kerem dayımı da yazmam gerek. Gördüğüm en çalışkan, en merhametli, becerikli, sofrası bereketli güler yüzlü, arkamızda duran, bana hayran olan, bu günün deyimiyle kankam idi. Her yaz köye gittiğimiz için onunla anılarım çoktu. Gerçekten dayı gibi dayıydı, ölümü değil de öldürülmesi bana çok ağır geldi. Bu kadar iyi bir insan neden öldürülür anlam verememiştim. Sağ sol, terör, yada darbeler yaşadığım, yetmiş yılın içinde bunları,  bu gün daha iyi anlıyorum.

Diğer dayımlarla anlaşamayan babam, bizi bir daha köylere götürmedi. Zaten artık götüremezdi. İlk okul bittiği için ben, toptancıya çırak olmuştum.  Babamla hiç bir sorun yaşamadım. Babam beni babam diye severdi. Sekiz yaşımdan on altı yaşıma kadar hiç karşı gelmedim. Aile içinde de sorunum yoktu. Aldığım paraya dokunmadan, babama verirdim, harçlık verdiğini de hiç hatırlamıyorum. Bana harçlığı hafta sonu, gizlice ustam verirdi. Dışardan bakıldığında, hiç bir şey göründüğü gibi olmayabiliyor, bizim gibi. Babam Allah ona rahmet etsin, farklı bir kişiliğe sahipti. Mert,  sert, asabi bir o kadarda duygusal biriydi. Namazında niyazında, içkisi kumarı olmayan, kolu komşuya yardıma koşan, Ali amcama, Kerem dayıma, Mehmet dayıma, halama çok düşkün, haftanın yarısını köyde geçiren, yirmiye yakın, türküleriyle birlikte, söyleyen, köylülerin Ahmet ağasıydı. Sanki köyden şehre geldiğine pişman olmuş gibiydi.  Fakat biz artık şehirdeydik. O tarihlerde, şehir merkezlerinin yarısı yine çiftçilikle uğraşırlardı. Babamda ekin biçmeye yıllarca devam et.

Babam  okul olmadığı için okuma yazma bilmeyen, fakat çok iyi yüzme bilen, ata iyi binen, atları çok seven,  dayıma köyde dokuz kardeşin düşman olduğunu  öğrenince, dayımı tek başına dört yıl koruyan, dürüst ama bir o kadarda sert bir adamdı. Bir gün koluma bir saat aldım. Tam on altı yaşımdaydım. Eve geldim aylığımı babama verdim. Saydı beş yüz lira, yüz ellisi nerde dedi. Gülerek kendimden emin, koluma saat aldım dedim. Babam bir anda korkunç bir adama dönüştü, paraları kaldırdı önüme attı, saati ver parayı tamam getir dedi. Babamı iyi tanıyordum ama babam beni hala, korkuttuğu çocuk sanıyordu. Halbuki ben öğretmenim ve ustam sayesinde babama hiç ama hiç karşı gelmedim. Ben adam gibi büyümüştüm. Paraları topladım, babama baktım, sen iyi bir adamsın, fakat mahallenin çocukları seni görünce girecek delik arıyorlar, benim çocuklarım olursa eğer, beni görünce beş yüz metreden, babam geliyor diye koşacaklar. Sana ilk ve son karşı gelmem, merak etme bir daha karşı gelmeyeceğim dedim ve evden çıktım. İleriki köşede babamın yatsı namazına gidişini bekledim, babam camiye bense eve geldim. Küçük bir valizim vardı onu aldım. Abim askerdeydi, annemle vedalaştım, ustam bir yıl önce Bursa'ya taşınmıştı. Olsaydı bunlar başıma gelmezdi belki de. Bana radyo veren, saat mi almayacaktı. Anne ben önce Ankara'ya sonra Bursa'ya gideceğim, orada kalırsam, haber ederim, Selahaddin abi beni geri göndermez, birde İzmir işim var, biliyorsun ben topta oynuyorum. Söz veriyorum, sizi asla parasız bırakmayacağım, ipaşta ortaklığım var oradan ücretsiz alışveriş yapabilirsiniz. Ben artık bu evde değil, bu şehirde kalmam. Arkamdan parayı tamamlayana kadar gelme dedi. Bunu bana söyledi, sekiz yaşımdan beri çalışan bana söyledi. Ben bu söz yerine, güle güle kullan ama bir daha bir şey alırsan, almadan bana sor deseydi, gider elini öper helallik dilerdim.  Sözün bittiği yerdeyiz anne. Hakkını helal et, sana mektup göndereceğim yakında bekle dedim, ellerinden öptüm ve kararlı bir şekilde Ankara'ya gittim. Ankara ya taşınan, babası Halk bankası müdürü olan arkadaşımı buldum, bir gün onlarda kaldım. Diğer gün Bursa'ya Selahaddin abinin yanına gittim.  İzmir Tire spor beni bir yıl önce istemişti, ister gönder istersen burada kalayım sen karar ver dedim. Önce babama kızdı, adam altın yumurtlayan tavuğu kesmiş, kendi bilir dedi. Tire'yi aradı Kadri Aytaç la görüştü beni İzmir’e giden arabaya bindirdi. Tireye bildirdi beni, İzmir otogarından aldılar. Sonra, sonrası haftaya.

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için kuralları kabul etmelisiniz.
Yeni bir yorum göndermek için 60 saniye beklemelisiniz.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?