yalovahabercihabergazetegündemgüncelson dakikaenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpak parti
DOLAR
34,5198
EURO
36,4989
ALTIN
2.963,24
BIST
9.128,32
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yalova
Parçalı Bulutlu
20°C
Yalova
20°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Hafif Yağmurlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Az Bulutlu
11°C

Dünyayı Paylaştığımız Diğer Canlılar

05.08.2024 14:57
0
A+
A-

 

 

Evimizi köpek ve kedilerle paylaşana kadar, köpeklerin ve kedilerin standart birer çizgileri olduğunu var sayıyormuşum, bunu yeni yeni algılıyorum. Oysa her köpek ve her kedi ayrı birer kişilik ve ayrı birer ruh, evet bunu yeni yeni algılıyorum…

Öyle farklı ruhsal kimlikleri ve problemleri var ki, bu kadarı insanlarda dahi var mıdır, emin değilim. Konuşmuyor olmaları ve bizim anladığımız manada gözle görülür bir gelişme içinde olmamaları, bizim onlardan üstün olduğumuzu ispata yeterli değil, bence. Bence konuşmak aslında bir üstünlük de değil, iletişim kurabilmenin en ilkel ve yetersiz yolu, biz insanoğlu ancak onu biliyoruz, daha etkili iletişim yollarından hiç haberdar değiliz. Diğer canlıların çok üst seviyede iletişim biçimleri kullandıklarını düşünüyorum. Gelişme ve uygarlık dediğimiz şeyin ise bir yanılsamadan, bir paçavradan ibaret olduğunu sanıyorum. Bu ‘sözde’ gelişmenin bizi bir yere getirdiği yok, yaşam okyanusunda kayboluşumuzu derinleştiriyor, hepsi bu…

*****

Bırakın köpek ve kedi gibi insana oldukça benzeyen canlıları, böcekler hatta bitkiler bile bizim hislerimizden hiç de aşağı sayılamayacak duygular içinde yaşıyorlar. Yalan makinasının mucidi Cleve Backster 1966 yılında makinasını bir ev bitkisinin yapraklarına bağlıyor, sonra neler mi oluyor? TheMagger bu konuyu şöyle anlatıyor:

Backster etkisi parapsikoloji’de bitkisel algılamayı ya da bitkilerdeki psişik algılamayı ifade eden bir terim. Bu alanda ilk incelemeleri gerçekleştiren ve bitkilerin de belli ölçülerde paranormal bir duyarlılığa sahip olduğu varsayımını ilk ortaya atan Cleve Backster’a ithafen bitkisel duyarlılık tepkileri onun adıyla adlandırılıyor.

Amerika’nın tanınmış yalan makinesi uzmanı Cleve Backster, 1966 yılında güvenlik görevlilerine poligraf aygıtı (yalan makinesi) hakkında bir eğitim veriyor. Eğitim sonrası okulda geçirdiği gecelerden birinde yıllardır bildiklerimizi yalanlayacak bir deneye girişiyor. Aslında başta tamamen eğlence için giriştiği ve kendi kendiyle alay ettiği bu deney, ilginç sonuçlar veriyor. Yalan makinesinin elektrotlarını kocaman yapraklı tropikal bitkisinin üzerine yerleştiriyor. Alacağı sonucu hiç tahmin etmiyor hatta bir sonuç alacağına inanmıyor olsa bile, yalan makinesi çeşitli korku, sevinç, şaşkınlık gibi durumların elektriksel değişimlerini ölçtüğüne göre, belki bitkilerin de duygu durumlarını ölçer diye düşünüyor. Backster bitkiyi suladığında galvanometrede yukarıya doğru bir hareket beklese de zikzaklar aşağıya doğru oluyor. Yaprağı sıcak kahveye soktuğunda da beklediği tepkiyi görmüyor. Her şey kibriti alıp bitkiyi yakmayı düşündüğünde değişiyor; galvanometrenin ibresi tavan yapıyor! Bu durum bitkinin Backster’in düşüncelerini okuduğunu gösteriyor. Bu deneyden sonra yepyeni bir dönem açılıyor…

Deneyler, araştırmalar birbirini kovalıyor ve bitkilerin kilometrelerce ötede olunsa bile yaşanan sevinç ve üzüntüleri hissettiği anlaşılıyor. Hatta korkudan baygınlık bile geçirdiği kanıtlanıyor. Nasıl mı? Seradaki binlerce bitki, içeri bir botanikçinin gelmesiyle baygınlık geçirdiğinde. Beckster, bu botanikçinin bitkileri kurutarak ölçümler yaptığını ise sonradan öğreniyor… Beckster’in sonraki deneyinde 6 yardımcıya aynı gece aynı saatlerde yapılacak deney için görevler veriliyor. Görevlerden biri gece yarısı gelip laboratuvardaki bitkilerden birini söküp parçalamak. Ertesi gün bir önceki gece bitkiyi parçalayan kişi içeri girdiğinde galvanometrelerin ibreleri yine zirveye vuruyor. Backster bunu “bitkilerin çılgınlar gibi bağırması” olarak adlandırıyor. Bu deney bize çok önemli bir bilgiyi veriyor; bitkiler acıyı hissetmenin yanısıra olanları hatırlıyor da! Deney akıllara şu soruyu getiriyor; suç veya cinayet işlenen alandaki bitkileri şahit tutabilir miyiz? Böylece Amerika’daki bazı adli vakalarda bitkilerin hafızasına başvuruluyor…

Cleve Backster’in deneyinden sonra çalışmaları, Journal of Parapsychology’nin 1968 kış sayısında yayınlanıyor. Medical World News dergisi 21 Mart 1969 sayısında Backster’in deneyinden övgüyle söz ediyor ve bu deneyin tamamen bilimsel olduğunu ifade ediyor…

Biz onların hissetmediğini, acı duymadığını, tepki vermediğini, savunmaya geçmediğini, yaptığımız kötülükleri hatırlamadığını düşünüyoruz… Bir türlü korunamayan doğa acı duyacak, ağlayacak, katillerini tanıyacak, yaşanmışlıkları kaydedecek ve bizim sağlayamadığımız adaleti onlar sağlayarak karşılığını verecek. Çünkü dünyanın herhangi bir yerinde acı çeken herhangi bir bitkinin acısını, emin olun ki diğer bitkiler de duyuyor…

*****

Peter Tompkins’in Bitkilerin Gizli Yaşamı adlı eserine göre bitkiler aslında tüm canlılarla iletişim kurma açısından inanılmaz bir hassasiyete sahipler. Dalından koparılan bir yaprak ölmesi beklenirken kendisine güzel sözler söylendiğinde uzun süre canlı kalabiliyor. Acıyı, sevgiyi, sevinci hissedebiliyor. Kendisine kötü davranıldığını hisseden bir bitki üzüntüsünden intihar edebiliyor. İnsanların düşüncelerini okuyabiliyor, kötülükleri hafızasına kaydedebiliyor. Diğer bitkilerle iletişim kurabiliyor hatta yanındaki bir bitki susuz kalırsa kendi suyunu onunla paylaşabiliyor

Akasya ağaçları yapraklarıyla beslenen zürafalar geldiği zaman kendilerini korumak için etilen gazı üretiyorlar ve bu gazı rüzgarla diğer akasyalara ulaşıyor. 5-10 dakika içinde tüm akasya ağaçlarına ulaşan uyarı sayesinde ağaçlar tannen salgılamaya başlıyor. Tannen yaprakları acılaştırıyor, böylece zürafalara artık lezzetli gelmiyorlar (tabii evrimsel gelişimde zürafalar da buna karşı bir atak geliştirmiş ve rüzgarın ters yönündeki acı olmayan yaprakları yemeye başlamışlar)…

Wisconsin-Madison Üniversitesi’nde 2018’te yapılan bir çalışmada, bitkilerin zarar gördüklerinde sinir sistemine benzer bir tepki gösterdikleri gösteriliyor. Bitkilerin, bir tırtıl yaprağını ısırdığında, insanların ağrı hissi yaşadıklarında salgıladıkları glutamatı salgıladıkları gözlemleniyor. Sonrasında bitki, kalsiyum salınımı yaparak tırtıla karşı toksik olabilecek savunma hormonlarını serbest bırakıyor. Kısacası bitkiler acı ve ağrı hissediyorlar ve son derece zekiler. Avcılara karşı korunmak adına kendilerini nasıl düzenleyebileceklerini biliyorlar…

*****

Dünyadaki en gelişmiş canlı olduğumuzu ve dünyanın sadece bize ait olduğunu zannediyoruz ve bu bizi; dünyayı paylaştığımız diğer canlılara (ve de cansızlara) her şeyi yapma hakkına sahip olduğumuz yanılgısına sürüklüyor. Bunu yapabilmeye bugün gücümüz yetiyor ama bunu ısrarla sürdürürsek eğer, sanıyorum doğa; gerçekte ne olduğumuzu yüzümüze vura vura bizi yavaş yavaş oyun alanının dışına itecek…

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.