
Merhaba sevgili okuyucum, yeni hafta yeni umutlarla dolu olsun. Geçtiğimiz hafta yazdığım yazıdan sonra iki tane mesaj aldım. Biri gayet güzel ve yapıcı diğeri ̒ise kalp kıracak derecede olmazsa da şevk kıracak kadar değişikti.
Hayat çok garip özellikle ülkemizde emeğe ve çabaya takdirin azaldığına şahitlik ediyoruz. Çok üzücü...
Dünyaca ünlü profesörümüz İlber Ortaylı'ya yorum yazan bir insanın "Sen ne bilirsin" deyişini hatırlıyorum da, cahil cesareti gittikçe daha tehlikeli hale geliyor. Hatta üniversitelerde sadece saçma video çektiği için çağrılıp derece yapıp öğrenci olanlara akıl verecek kadar devran tepe taklak oldu.
Belki de bu çağ çabanın ve emeğin vefat ettiği çağdır. Bir şey üretirken verilen emek benim her zaman önemsediğim şeydir. Köşe yazarlığımdan bahsetmeden roman yazarlığımdan örnek vermek istiyorum. Aylar süren hazırlık aşaması yazmaya başladıktan sonra silinen sayfalar, uykusuz kalınan geceler, gelmeyen ilham perileri ile birlikte harcanan saatler sadece takdir edilmek ya da pofpoflanmak için değildir. Kendi yaşadığı doyumun hazzı yaşamak kadar anlaşılmak ister, o uykusuz gecelerde yazarın amacı beni duyun, size bir şey anlatıyorumdur.
Her zaman söylüyorum kitabım geç yani ileri yaşlarımda çıkmış olsa da ben küçük yaşlarından beri yazan biriyim. Yazmıyor olsam deliririm herhalde...
Velhasıl, yazmak beni rahatlatan ve motivasyonunu eden bir şey,
İstiyorum ki herkes kendini mutlu eden ve motivasyonunu eden işlerle meşgul olsunlar. İnternete yemek yapan ya da temizlik videoları yayınlayan insanlara da çok saygı duyuyorum sonunda emek her şeye olduğu gibi beni saygı duymadığım şey oturduğu ya da uzandığı yerden yazdıysa ne oldu gibi yorum yapan insanlara...
Klavyede yazı değil kendi yetkinliğinizi üretin. Üretin ki kimseyle derdiniz olmasın ya da kimseyle uğraşmaya vaktiniz olmasın...
Emeklilik hayali kurduğum şu günlerde ne yapabilirim, ne üretebilirim diye araştırırken, yeni bir dil öğrenme, dikiş kursu, seramik yapma hayallerim ile planlar yaparken tek marifeti eşine ajda bilezik aldırmak olan biri gelip yazdın da ne oldu diyebiliyor.
48 yıllık hayatıma diploma, sertifika, yetkinlik belgeleri eklemenin hiç önemi yokmuş okumak değil kendini eğitmek diyeceğim olmayacak, okudum kendimi eğittim diyeceğim olmayacak ama şunu diyebilirim. Okurken özümsemiş ve bilgi ile kendini yönetmiş çevresine de okuduğu şeyler konusunda faydası olan herkese saygım var.
Bilginin zarafetine inanıyorum, öyle bir özgüven ve zarafettir ki cahile cevap vermez. Üniversitede Tarih konusunda oldukça bilgili ve araştırma kitapları olan bir hoca ile sohbet etme fırsatım olmuştu, böyle bir mütevazilik yok yemin ediyorum, anlattıklarını harfi harfine hatırlayacak kadar can kulağı ile dinlemiştim. Başı önünde ve belki başka araştırmalar beni yalanlayabilir lütfen onları da okuyun diyecek kadar zarif.
Yani demem o ki; Mevlana'nın dediği gibi;
"Olgun başak eğik durur, eğer dikse içi koftur"
Sevgili okuyucum; okuyun, araştırın ve dinleyin.
Okuduğunuz, dinlediğiniz şeyleri araştıran herkese saygı duyun.
Kolay para kazanma derdine düşen ve zamane şaklabanı olan herkese inat bilgi deryasında ayrılmamış herkese saygı duyuyorum.
Ama şu dip notu eklemek istiyorum;
Her kitap yazan; yazar değildir.
Her kitabı olan; yetkin değildir.
Her kitap çıkartan; bilgili değildir.
Her hoca olan; hoca değildir. Okuduğunuz ve dinlediğiniz her şeye inanın demiyorum o yüzden araştırın diyorum.
Bu haftada okuyun, dinleyin, araştırın ve öğrendiğimiz her bilgi ile kendinizi takdir edin çünkü öğrenmenin yaşı yok.
Sevgi ve saygılarımla haftaya görüşmek üzere...


