Sevgili dostum. Ömür çok kısa, göz açıp kapayacak kadar bile değil, sen açıyorsun, başkası kapatıyor. Zaman su gibi akıp gidiyor, Güneşin doğuşunun keyfini çıkaramadan, batışını keyifle seyrediyoruz. Halbuki her batışı, takvim yapraklarından koparılan, bir yaprak gibi, ömrümüzden koparılıyor. Bu kaçınılmaz gerçeği, belki de çoğumuz fark edemiyoruz. Halbuki insan olmanın tek gayesi, belki de en önemlisi bunu fark etmek. Buna göre hayat kurmak, yaşamak ve ona göre biriktirmek. Biriktirdiklerimizi vakti gelende, bu alemden alıp gitmek.
Neyi biriktirdi isek torbamıza, onu alıp götüreceğiz, gerçek yurdumuza
Torbamız yanlışlarla dolu ise, onu taşıyacak, doğrularla dolu ise, onu alıp gideceğiz. İnanırsanız dökecekler torbanızı önünüze, büyük küçük, ne varsa hayatınızın tamamı, önünüze serilecek. imtihan bitti, sınav kâğıtlarınız okunmaya başlayacak, bir doğru on yanlışı silecek, buna rağmen yanlışlar fazla ise Allah cc kanaat notu kullanacak. Doğrular fazla ise kazandınız, ama ne kadar fazla ise o kadar kazandınız. İnanmadık diyelim, o zaman torbamız bile olmayacak. Çünkü siz dersi kabul etmemişsiniz, size imtihanda torbada yok. Sizin torbanız dünyada kaldı. Dünya kadar iyilik yapsak, bir değeri kalmayacak. Kendin için yaptığın iyilikler dünyada kalacak. Bu yüzden eli boş, torbası boş gitme, Rabbin için yaşa, Rabbin için iyilik yap. Yoksa hayvanları bile kıskanırsın. Tövbe kapısının açık olduğunu görebildiysek, yaşam biçimimizi, hayatımızı, düşüncelerimizi, bize bu hayatı bahşedene, önce teşekkürü bir borç bilir, sonra emir ve yasaklarından nasipleniriz. Bu kulluk şuurudur bize mutluluk verecek olan, bizi ayakta tutacak olan, bizi insan yapacak olan, bu duygu ve düşüncedir. Tersi olursa Allah korusun, hayvanlar bile bizden uzak durur. Onlar bile bize güvenmez.
Babalıkta evlatlarımıza bakmak adına çırpınırken, yapamadığım içimizde kalan iyilikleri, doğru olmayı, torunlarımıza yapabilir, onların bizden hatta babalarından daha iyi olmalarını, dede olarak sağlayabiliriz. Biz görmedik yada göremedik, bari torunlar görsün ve geleceğe onlar köprü olsunlar. Böylece her insana iyi bir dede olma ruhunu verebiliriz. Daha dün annemin eteğinden tutup, arkasında gezerken, akşam olup babamızı kapıda beklerken, kaç güneş doğmuş kaç güneş batmış, ne annem kalmış ne babam, dedemi zaten hiç görmemişim, ömrüm yetmişe dayanmış, Allah’tan hala çocuk kalmışım. Çocuklardan anlamışım.
Sevgili dostum, dede olmadan dede ol. Yaşlanmak değil dedelik. Bilgi yüklenmek, hayattan ders çıkarmak, ihtiyar değil büyük olmak ve tecrübe bırakmak. Belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz yaşlılar değil, büyükler. O zaman büyük olmak için, torunlar için, elimizden ne gelirse yapmak zorundayız. Masallarımızı hikayelerimizi hazırlamak, onları ahlak süzgecinden geçirip onlarla hayat kurmak zorundayız. Yoksa gelecekte ne torun kalacak nede dede, her şey duvardaki resim gibi var olacak ama canı ve ruhu olmayacak. Kaybolmasın diyen kim varsa dedeler kulübüne hoş geldiniz.