yalovahabercihabergazetegündemgüncelson dakikaenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpak parti
DOLAR
34,4810
EURO
36,4043
ALTIN
2.960,81
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yalova
Parçalı Bulutlu
20°C
Yalova
20°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Hafif Yağmurlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Açık
11°C

ÇERKES SÜRGÜNÜ ÜZERİNE BAZI AYRINTI VE YORUMLAR…

21.02.2022 17:27
0
A+
A-

 

İki dedem ve anneannem Tutrakan (Silistre) doğumlu. Ben 7 yaşındayken vefat eden babaannemin ise Çerkes olduğunu duyardım. Aile geçmişimizin Tutrakan bölümünün oldukça net olmasına rağmen, babaannemle ilgili Çerkes kısmına ait bildiklerim, 30’lu yaşlarımdan itibaren çok istekli olmama rağmen oldukça sınırlı kaldı. Çerkes akrabalarımız da sayıca çok azdı ve çabalarıma rağmen onlarda da pek bir bilgi olmadığını gördüm. Yeni edinilen yurdun da isteği doğrultusunda, herkes ufka doğru bakmayı tercih etmiş, geçmişle pek ilgilenmemişlerdi galiba.

Elimdeki bilgi kırıntılarını birleştirince, şöyle bir hikayeye ulaşmış oldum: Babaannemin ailesi, o daha doğmadan önce Büyük Çerkes Sürgünü sırasında, Kırım üzerinden Anadolu’ya gelmişler ve Ankara‘ya yerleşmişler. Babaannem 1892 yılında Ankara’da doğmuş. Babaannemin abisi, Hacı Murat‘la akraba olduklarından bahsedermiş. Bu bilginin gerçekliğini, çok kişiye danışmama rağmen teyit ettiremedim. Belki ağızdan ağıza geçerken değişmiş, gerçekle ilgisi olmayan bir şeydi bu ama bu bilgi doğruysa eğer, Çerkes değil Dağıstanlı olma durumu ortaya çıktı. Dağıstan’ın baş şehri Mahaçkale, Yalova’nın kardeş şehri ama irtibat maalesef çok zayıf yani oradaki kaynaklardan teyit alabilme ortamı şimdilik mevcut değil…

*****

Tarihi olaylara hep ilgiyle baktım ama babaannemin Çerkes Sürgünü (Tsitsekun=Vahşi Katliam) ile gelen bir ailenin çocuğu olması nedeniyle, bu büyük sürgüne daha da fazla ilgi duydum. 19. yüzyılda yaşanan bu büyük felaketin ayrıntılarını yazar Elbruz Aksoy şöyle anlatıyor:

‘Çerkes soykırımıyla neticelenen Rus-Çerkes ilişkileri Çar Korkunç Ivan ( 1547-1584 ) döneminde başlamış, 1552’de  güneye inen Rus orduları Kafkasya sınırlarını aşmış ve 1567’de ilk Kazak-Stanitsa’sı kurulmuştu. 1567’den itibaren işgaller adım adım devam etse de yıkım sürecinin 1700’de başladığı ifade edilebilir. 1700 İstanbul Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu’ndan Azak kalesini ele geçirerekKaradeniz’e ulaşan Rus Çarlığı, o günden başlayarak Kırım Hanlığı ve Çerkesya topraklarına doğru sarkmıştı.

Rus Çarlığı senelerce başına bela olmuş Don ve Volga Kazaklarına Stanitsa denen askeri-köyler kurarak ve onlara işgal ettiği topraklardan dağıtarak bir kolonizasyon hattı meydana getirmişti. Aynı zamanda Rusya’da senelerdir süren serflik 1861’de kaldırılmış, serfliğin kaldırılmasıyla hürleşse de topraksız olan ve sayıları on milyondan fazla olan Rus kölelere Kafkasya’dan verimli topraklar dağıtılmıştı.

Bu toprak dağıtım süreci, Karadeniz sahil şeridindeki Çerkeslerden ‘temizlenen!’ köy ve kasabalardan başlamak üzere doğuya doğru tüm Kafkasya’ya uzanmıştı. Çerkesya’nın tüm Karadeniz sahil şeridi her ne pahasına olursa olsun Çerkeslerden temizlenecek ve Ruslaştırılacaktı.

1856 Kırım Savaşı’nı kaybeden Çarlık Rusya, ciddi bir prestij kaybına uğrayıp Karadeniz’de donanma bulundurma hakkını dahi kaybetmiş, bu mağlubiyetini de Kafkasya’daki direnişe saldırarak gidermeyi tercih etmiş, Dağıstan ve Çeçenistan’da faaliyet gösteren İmam Şamil 1859’da esir edilmiş, Rus kolonyalizminin önünde engel olarak sadece Çerkesya ve Abhazya kalmıştı. Mücadele bu bölgelerde şiddetlenerek devam etti,Çerkes ve Abhazların direnişi 1864’e kadar sürdü. 21 Mayıs 1864’te Soçi sırtlarındaki Kbaada’da gerçekleşen son savaşta Çerkesler mağlup oldu.’
Rus ordusu çok iyi askeri eğitimli, tam teçhizatlı, Çerkeslerden sayıca 4-5 kat kalabalıktı. Savaştan savaşa biraraya gelen ve sonra dağılan, meslekleri askerlik olmayan, silahları oldukça kısıtlı Çerkeslerin, yaptıkları gözüpek mücadeleye rağmen, yenilmeleri kaçınılmazdı.

Elbruz Aksoy, Şeyh Şamil’in bu mücadeledeki önemli yerini yukarıda yer alan cümlelerde vurgulamakla birlikte, şunları da söylüyor:

‘1950’li yıllarda oluşan kısmi siyasi özgürleşme atmosferinden faydalanan Çerkesler, dernekleşme ve dergi çıkarma faaliyetlerine yeniden başladılar. Aslen Avar ve Dağıstanlı olan Şeyh Şamil ‘Kafkas Kartalı!’ olarak bu dönemde yeniden keşfedilmiş, Çerkesler kendileri ile doğrudan bir alakası olmasa da Ankara tarafından makbul bulunan bu kahraman figürün etrafında biraraya gelebilmişti…’

*****

21 Mayıs 1864’deki son savaştan sonra, henüz Osmanlı’ya göç etmemiş Çerkeslerin de, bir ay içinde Rusya’yı terk etmemeleri halinde öldürülecekleri bildiriliyor. Rus milliyetçileri, her yıl 21 Mayıs’ı Rus İmparatorluğu’nun Kafkasya savaşının sona erdiği “kutsal bir fetih günü” olarak kutluyorlar. Çerkesler ise, bu kadar kanlı bir savaşın kutlanmasının insanlık suçu olduğunu savunarak, 21 Mayıs’ı yas günü olarak her yıl anmaktadırlar.

Resmi Çarlık belgelerinde; öldürülen 400.000, Osmanlı’ya kaçan 497.000, kendi topraklarında kalmasına izin verilen 80.000 Çerkes olduğu kayda geçirilmiş. Tarih profesörü JustinMcCarty ise, bu süreçten çok olumsuz etkilenen Çerkes ve diğer Kafkas halklarının insan sayısını yaklaşık 1.800.000 olarak veriyor. 600.000 kişi Ruslar tarafından doğrudan öldürülmüş, 1.200.000 kişi Osmanlı’ya kaçmaya çalışmış, bu sayının da 400.000‘i olumsuz koşullar nedeniyle yollarda ölmüştür.

Osmanlı Asya’daki topraklarında iskan ettikleri dışında, Hıristiyan isyanlarına ve Rus tehdidine karşı önlem olarak yaklaşık 400.000 Çerkesi Rumeli’de iskan etti. 1878 Berlin Antlaşması’nda ise tüm Çerkeslerin Rumeliden çıkartılması kararı alındı ve Çerkesler tekrar yollara düşüp, Osmanlı’nın Asya’daki topraklarına yönlendirildiler…

*****

Konu hakkında uzun yıllardır çalışmalar yapan Dr. Yedic Batıray Özbek, yaşanan acılarda ne yazık ki Çerkeslerin destekçisi konumunda olan İngilizlerin ve Osmanlı’nın da payı olduğunu ifade ediyor. Dr. Özbek şunları söylüyor: ”Savaşın devam etmesinin en büyük nedeni, kendi çıkarlarını çok iyi planlayan İngiliz ve Osmanlı politikaları olmuştur. İngilizler, Hindistan ve Ortadoğu’daki ulusal çıkarları doğrultusunda, Çerkesleri devamlı savaşmak için teşvik ediyorlardı. David Urquhart İngiltere’de verdiği bir konferansta “Çerkesler, İngiltere’nin Hindistan bekçileridir” sözleri ile İngiliz politika ve entrikasını net olarak gözler önüne sermeye çalışmıştır.

Osmanlı Devleti’nin ise doğu sınırları Çerkesya savaşları sayesinde korunuyordu. Nitekim Kuzey Kafkasya’ da 500.000 kişilik bir ordu bulunduran Çar yönetimi, Osmanlıların doğu sınırında yalnızca 10.000 kişilik bir ordu bulunduruyordu. Osmanlılar Kuzey Kafkasya’da sürdürülen savaşa katılabilirlerdi. Ancak Osmanlı cephesinde ne böyle bir hareket yapılmıştır, ne de Kuzey Kafkasyalılarca istenilen silahlar gönderilmiştir. Bu denli güçlü ve kalabalık Çar ordularının Kuzey Kafkasya’da oyalanması, Balkanlar’da Osmanlı egemenliğini uzatabilmiştir. Nitekim Çerkesya düştükten sonra Osmanlı devleti 13 yıl gibi kısa bir süre Balkanlar’da direnebilmiştir. Hatta 1876-1877 Savaşları’nda Çar orduları Çorlu’ya, Yeşilköy’e kadar gelebilmişlerdir.

Osmanlı ve İngiliz ajanlarının etkisi olmasa idi Çerkes halkı karşısındaki yenilmez gücü görecek ve büyük bir olasılıkla şerefli bir barış yolunu seçecekti. Osmanlı arşivlerinin Çerkes aydınları ve araştırmacılarına hala kapalı olması, bu arşivlerin araştırmacılara açılmasından neden çekinildiği de anlaşılamamaktadır.”

Arşivler bu yazının yazıldığı tarihten bugüne kadar geçen sürede açılmış mıdır bilmiyorum. Her konuda olduğu gibi Dr. Özbek’in iddiaları da tartışmaya açıktır ve Dr. Özbek’in iddialarının tam tersini savunan ciddi araştırmacılar da muhtemelen vardır…

*****

Eski Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin 1994 yılında, o dönemde çarlık güçlerine karşıÇerkes direnişinin meşru olduğunu söyledi ve Rusların katliam yaptığını kabul etti ancak soykırım kelimesini kullanmadı.

2005yılında, Rusya Federasyonu’ndaki çeşitli Çerkes halklarının temsilcilerini bir araya getiren bir örgüt olan Çerkes Kongresi, Rusya’yı Çerkeslere karşı uyguladığı çarlık politikaları için önce kabul edip sonra özür dilemeye çağırdı. Rus hükûmeti dilekçeyi muhtemelen diasporaÇerkeslerinin geri döneceği kaygısıyla reddetti.

21 Mayıs 2011’de Gürcistan Parlamentosu, Rusya İmparatorluğu tarafından Çerkeslere yönelik uygulanan “kasıtlı kıtlık ve salgın hastalıklar” eşliğinde “önceden planlanmış” toplu katliamların “soykırım” olarak tanınması gerektiği kararını aldı. Ertesi yıl 21 Mayıs gününde, Çerkeslerin çektiği acıyı anmak için Gürcistan’ın Anaklia kentinde bir anıt dikildi.

Çerkes Soykırımı kitabının yazarı Walter Richmond, Kafkasya’da yaşananların ‘modern toplum mühendisliğinin’ ilk örneklerinden biri olduğunu söylüyor.

  1. Asrın bu tür mühendislik çabalarının ve dolayısıyla da bunlar nedeniyle yaşanan acıların son bulduğu dönem olmasını temenni ediyorum…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.