<>.theiaStickySidebar:after {content: ""; display: table; clear: both;}
‘BAZEN TEK BİR DOĞRU YOKTUR’
‘GELENEKSEL EDEBİYATIN BİTECEĞİNE İNANMIYORUM’
..”Kaç yaşında olursak olalım, hangi statüde olursak olalım; cinsiyetimiz, inancımız, toplumsal statümüz, mesleğimiz, eğitim durumumuz, kültürel düzeyimiz ne olursa olsun hepimiz bir şekilde ön yargıya maruz kalıyoruz.”
Haber \ Büşra GÜNDÜZ
Psikolojik Danışman Kübra Karahanoğlu, yazdığı kitaplarla okuyucularını psikoloji ve insan davranışları üzerine düşünmeye davet ediyor. “Teyit Önyargısı” ve “Ön Yargınız Son Yargınız Olmasın” kitaplarının ardından, son eseri “Güdülenmiş Muhakeme” ile okurlarının karşısına çıkan Karahanoğlu, kitabının içeriğini ve yazım sürecini HABERCİ’ye anlattı.
Kübra Karahanoğlu kimdir?
Psikolojik danışmanım. 24 yıldır mesleğin içerisindeyim. Fotoğrafçılık yaptığım bir dönem oldu. Sergilerim için de bir dönem oldu. İletişim ve medya alanına geçiş yaptım. Orada aldığım eğitimler sonrasında, mesleğimin yanı sıra aktif olarak diksiyon eğitmenliği yapıyorum. Bir de kitap yazıyorum.
Kitap yazma fikri nereden geldi?
2016 yılında İstanbul’da çalıştığım Orta Öğretim Kurumu’nda öğrencilerimizle gerçekleştirdiğimiz bir proje ile doğdu. O proje beklemediğimiz bir şekilde gelişti, büyüdü, daha çok insana ulaştı. Sonra hedef kitlemiz olan öğrencilerden öğretmenlere de yönelince dedim ki ‘bunu neden kitap haline getirip, daha geniş kitlelere ulaştırmıyorum.’ O proje ile birlikte aslında ilk adımı atmış olduk.
‘Güdülenmiş Muhakeme’ kitabınızın yazım süreci nasıl başladı?
Bu kitabı yazmaya sizi motive eden temel etken nedir?
Yüksek lisans eğitimindeki iletişim hocam temel motivasyon kaynağım oldu. İkinci kitabın önerisi de kendisinden çıkmıştı. İlk kitap ön yargılarla ilgili olunca ve ön yargıların temellerini anlatınca, neden biraz da bunlara yönelmiyoruz fikri ile çıktı. İkinci kitaptan sonra araştırdıkça ben de yeni kavramlara ulaştım. Her ulaştığım yeni kavram biraz daha ilgimi çekti. Neden bunun üzerine çalışmayayım dedim. Bu bağlamda literatüre de bir katkı sağlayıp sosyal psikoloji alanına ilgi duyanlara da bir farkındalık kazandırdık.
İnsanların muhakeme yaparken güdülenmiş olmalarının sonuçları hakkında ne düşünüyorsunuz ve kitapta bunu ne şekilde ele aldınız?
Güdülenmiş muhakeme temel anlamda bulunduğumuz, taraftarı olduğumuz görüş, inanç, değer, bütün kavramlarla taraftarı olmadıklarımıza bakış açımız arasındaki farklılıkları yansıtan bir kavram. Dolayısıyla karar alma süreçlerimizde de o konuya sempati mi duyuyoruz, antipati mi duyuyoruz? Tabii biz çoğu zaman bunun farkında değiliz. Hepimiz aslında birçok konuda güdülenmiş muhakeme sürecinin içerisindeyiz. Güdülenmiş olmak kötü bir şey mi? Değil. Hepimiz güdülerimizle, mevcut değerlerimizle, onların motivasyonuyla anlık kararlar alabiliyoruz. Çünkü bilinç her zaman özellikle ani durumlarda ya da kriz anlarında ben bunun üzerine bir enikonu düşüneyim, doğru kararı vereyim. Ön yargılı olmayayım gibi böyle uzun soluklu bir düşünme sürecinde olmaz. Kısa yollardan, kestirmelerden hareket eder. Bunlar da mevcut deneyimlerimize ve bilgilerimize dayalıdır. Hâliyle bunlar arasında taraftarı olduklarımıza farklı bir bakış açısı yansıtırız. Temel amaç bunun bilincinde olmak. Yani bir tutumumuzun tanımı ne? Literatürdeki karşılığı ne? Bunun farkında olmak. Yoksa hepimizde var. Bunu aşmalıyız gibi bir kaygımız da yok, olmamalı da.
Kitabınızda bahsettiğiniz muhakeme hatalarına karşı ne gibi çözümler öneriyorsunuz?
Temel nokta farkındalık. Bu aslında diğer iki kitabın devamı niteliğinde. Bu temel çözüm önerilerini ilk kitabı okuyanlar çok daha net görecekler. Çünkü bu bir ön yargı çeşidi. Günlük hayatımızda ne kadar etkisindeyiz? Mevcut ön yargılarımızı ya da maruz kaldığımız ön yargıları ne kadar yönetebiliyoruz? Aslında bu sorunun cevabını alan okuyucu bunu da nasıl yönetebileceğini çok daha net bir şekilde kavrayacaktır. Kaç yaşında olursak olalım, hangi statüde olursak olalım; cinsiyetimiz, inancımız, toplumsal statümüz, mesleğimiz, eğitim durumumuz, kültürel düzeyimiz ne olursa olsun hepimiz bir şekilde ön yargıya maruz kalıyoruz. Kimimiz saçımızın renginden, kimimiz kılık kıyafetimizden, kimimiz inancımızdan. Dolayısıyla bu kitapları okuyan herkes aslında kendinden bir şeyler bulacaktır.
Güdülenmiş muhakemeyi okuyan birinin kitabı okuyarak kişisel ya da profesyonel yaşamında nasıl bir dönüşüm geçirmesini bekliyorsunuz?
Öncelikle dönüşümün ilk adımı olarak okurken ön yargılı okumamalarını bekliyorum. Turistik bir geziye katıldığınızda, farklı bir kültürden insanla tanıştığınızda yani farklı olan, öteki olarak ya da aşina olmadığımız kavram ya da kişilerle tanıştığımızda nasıl bir dur der zihnimiz? Bir temkinli olma ihtiyacı duyarız. Mevcut bir öğrenilmiş bilgilerimiz ya da duyumsadığımız, kulaktan dolma bilgilerimiz varsa onlara göre hareket ederiz. Bunlardan bağımsız okunursa kişisel gelişim ve dönüşüm için faydalı olabileceğini düşünüyorum. Şimdi biz bunu okuyacağız. Ön yargılarımızdan kurtulacak mıyız? Böyle bir amacımız yok. Bu çok ütopik de bir düşünce olur. Bunu okuduğunda okurun ‘evet bunu hiç düşünmemiştim’ veya ‘bunu öyle olduğunu fark etmemiştim’ ya da ‘bunu ben de yapıyormuşum’ demesini isteniyor. Farkındalığı olursa o değişim ve dönüşümü kazanabileceğini düşünüyorum.
Muhakemenin daha sağlıklı bir hale gelmesi için günlük yaşamda neler yapmamız gerekiyor?
Günlük yaşamda düşündüklerimizin gerçek doğru ya da evrensel doğru olmadığının farkında olmamız gerekiyor. Evrensel doğruları nasıl tanımlıyoruz? Dürüst olmak, yalan söylememek, aldatmamak, kandırmamak, sahtekarlık yapmamak. Bunlar temel anlamda ülkeden ülkeye değişmeyen kavramlar. Kişisel doğrular, toplumsal doğrular sırf sizin aileniz için geçerli ya da kültürel doğrular da söz konusu olabiliyor. Sizin yetişme tarzınız, inançlarınız o güne kadar öğrendikleriniz herkes için geçerli doğru olmayabilir. Meşhur bir çizim vardır. Yerde bir altı şekli var. Bu taraftan bakan kişi altı olduğunu iddia ediyor. Diğer taraftan bakan kişi dokuz olduğunu. İkisi de doğru. Bazen tek bir doğru yoktur. Daha doğrusu bizim doğrumuz genel doğru olmayabilir. Bunun farkında olmak aslında temelde.
Başka kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
Ömrümün sonuna kadar yazmayı düşünüyorum. Ancak bu benim planlamam dışında bir üçleme oldu. Güzel bir şekilde de finali yaptığımızı düşünüyorum. Artık başka konularla, daha keyifli konularla okuyucuyla buluşmak gibi planlarım var. Benim çalışma alanım sosyal psikoloji olduğu için genellikle yazdıklarım bu bağlamda. Çünkü hem bunca yıllık mesleki deneyimim hem kendi hayatımdan kesitler hem de gözlemlerim, insanlardan dinlediklerim bir şekilde zaten bir içerik şekillendiriyor. Zihnimde bir konu var bir sonraki kitap için.
Dijitalleşmenin hayatımıza girmesi ile geleneksel romancılığın yavaş yavaş yerine kaybedeceğini düşünüyor musunuz?
Bu aslında yazım dünyasında çok tartışılan bir konu. Ben tümü ile kaybedeceğine inanmıyorum. Belki inanmak istemiyorum. Her konuda, dijitalleşme ve teknoloji ile birlikte o geleneksellikten kopuş süreci yaşanıyor. Onun dezavantajları, avantajlarını geçtiğinde yine geleneksele döndüğümüzü görüyoruz. Mesela büyük büyük sitelerde, plazalarda yaşamlar yıllarca tercih edildi. Ancak insanlar da bir zaman sonra yoruldu. Köy hayatına özlem duymaya başladı. Dijitalleşme çok büyük varlık gösteriyor. Bir insanın gerçek duygularıyla yazılmış kitaplardan uzaklaşıldıkça bir süre sonra onun tatsızlığı yaşanacak, bir de o kâğıdı tutmanın, ona dokunmanın, onu hissetmenin verdiği özlem geri dönecek diye düşünüyorum.
‘Dünyanın sonunu robotlar getirecek’
Günümüz teknolojisi ile hayatımıza giren gelişmelerin en büyük dezavantajı temel insani ihtiyacımız olan iletişime bir ket vurması. İnsan sosyal bir varlık. Konuşmaya, paylaşmaya, duygularını hissetmeye ve hissettirmeye ihtiyacı var. Bizden sonrakiler bunun içine doğan o dijital yerliler dediğimiz kesim. Bazı şeyleri yaşayarak öğrenecekler. Ben de endişe etmiyor değilim. Stephen Hawking’in bir sözü var: ‘Dünyanın sonunu robotlar getirecek” diye. Robot dediğimiz bu yapay zeka ürünleri zaten. Umuyorum bir sonraki nesil de o noktaya gelmeden son virajdan döner. Bizim nesilde bile duygularının çoğunu yitirmiş, duyarsızlaşmış çok insan var. Bunu kimse bilinçli yapmıyor. Bazı konularda eski duyarlığımızda değiliz. İçinde bulunduğumuz sistem zihnimizi ve duygularımızı köreltiyor.