Sevgili dostlar, bin adet yuvarlak masa kurulsun, İslam medeniyetini bize kadar ulaştıran, her masaya on adam oturtturulsun, masalar on bir kişilik olsun, birer tanede sahabe misafiriniz bulunsun, jüri üyeleriniz ise, dört halife, başkan da Muhammet Mustafa (s.a.v.) olsun, konu ise bin yıllık geleceğe ait İslami, insanı planlar olsun, sofrada ise, tuz, çörek otu, hurma, zemzem, su, dar hane çorbası (tarhana) ve tandır ekmeği bulunsun. Sunucu ise Nasrettin Hocanız olsun. Şaka yapmıyorum hayal kuruyorum, daha masalar kurulmadan, tebessüm geldi yüzünüze, kalbiniz yumuşadı, bir anda kılıçlarınızı kınına soktunuz, rahatladınız, arkanıza yaslandınız ve Hocanızı beklemeye başladınız, öyle değil mi? Eşeğe yine ters binmiş, çocuklar arkasında, şeker dağıtarak sahneye girdi, çocuklar kolundan tutarak, eşeğinden indi, Nasrettin Hocalarının etrafını sardılar, hoca bir adım atsa, çocuklarda bir adım atıyor, hoca dursa çocuklarda duruyordu. Oturanların bir kısmı, şöyle düşündü, Nasrettin hocanın sahnede ne işi vardı, bir kısmı ise, çocukların ne işi var diye mırıldandı, bir kısmı gülerken, diğer bir kısmı, önce güldü, sonra düşündü, daha sonra ise, göz yaşlarına boğuldu, çünkü anlamıştı, Nasrettin Hoca’nın ne demek istediğini, hocayı sunucu olarak hazırlayanların niyetini, fark etmişti sofralara davet edilenleri, ve her kes fark edecekti, çünkü tek çarede, fikirde buydu, aynı sofrada oturmaktı, hem de çok iyi anlamıştı, kibrini, hasedini, kinini yüreğinden çıkarıp, ayaklarının altına aldı. Her işin bir piri var, bu işin piride Hoca Nasrettin dedi, bir yudum su aldı ve sahneyi tatlı bir tebessümle, seyre daldı.
Sahnede tebessümü, muhabbeti, insani değerleri, medeniyeti, ve dahi bir çok, kaybettiklerini, ve aklına bile getirmediği geleceğini, kimin için mücadele etmesi gerektiğini, gördü. Hoca Nasrettinin gür sesi duyuldu, Bismillahirrahmanirrahim, besmeleyle başlayalım her söze, her işe, çünkü besmelesiz her söz boş, her iş topaldır, dedi ve devam etti. Masalarda kimlerin oturacağına, sizler karar vereceksiniz, merak etmeyin, bu masalar Türkiye’de kurulacak, çünkü Türkiye’nin bu masaları kuracak yeterince tecrübesi var, bin yıllık devlet geleneğine sahip olan, Türkiye’yi kabul etmeyen, Türk ve İslam devletleri yavaş yavaş, yok olup gidecekler, hatta Dünya da huzur, barış, güven ve istikrar isteyen, hangi devlet olursa olsun, bunu kabul edecek, çünkü dünyanın derdinin çaresi, reçetesi Türkiye de, olduğunu biliyorlar, sadece bin yıllık sofrada alınacak kararları bekliyorlar. Geri dönüşü olmayan, ümmetin hayrına alınan bu kararları, anlatacağız, beraber anlayacağız, biraz sabır, biraz zaman, biraz akıl yeter, yeter ki bu bin yıllık sofraya oturalım, yada bizi temsil eden birini oturtturalım, buna da artık olmasın itirazın, dedi ve çocuklarla sahnenin tam ortasına doğru yürüdüler. Çocuklar hep bir ağızdan yüksek bir sesle seslendi, hocam Dünyanın ortası neresi? Nasrettin Hoca, bastonunu sahnenin tam ortasına koyarak, dünyanın ortasına, merkezine hoş geldiniz, inanmıyorsanız, ölçün bakın, dedikten ve alkış aldıktan sonra, söze şöyle devam etti. Burası dünyanın gerçekten merkezi, dünyanın merkezini yurt tutan atalarımız, üç kıtaya hakim iken, dünyaya, huzur ve barışı temin etmiş, fitneye, zulme izin vermemiş, insanlar barış içinde yaşamışlardı, eğer yaşamasalardı, şu an üç kıta Türkçe konuşurdu, işgal değil, fetihti yapılan, zira fethin diğer adı, adaletti, fethettikleri yerlere, hanlar, hamamlar, köprüler, ibadethaneler inşa etmiş, insanların, dinine, diline, örfüne, medeniyetine, karışmamış, Müslüman olanlar da, Müslümanların, adaletinden, insanlığından, dürüst ticaretinden dolayı, Müslüman olmuşlardır. Fakat dünyayı sömüren devletler, Osmanlı’yı sömüremedikleri, için, yeni yollar aramış, Afrika’yı, ümit burnu dedikleri, zulüm burnunu keşfetmiş, Asya ülkelerini, sömürmeye, yağmalamaya, zenginliklerini çalmaya başlamışlardır. Zenginleşince gemilerle Dünya ya açılmış ve maalesef, Kızılderili yerlilere ait olan, verimli toprakları bulunan, büyük bir kıtayı keşfetmiş, işgal etmiş, yerlilerin tamamına yakınını katledip, bugünkü, katil Amerika’yı kurmuşlardır. İçimden bir his şeytan kurdurdu, diyor, insanlığa düşmanlığını gördükçe, köle tüccarları, Afrika kıtasından milyonlarca köle götürüp, bazı zenginlere, beş yüz altı yüz köle satmış, bu zenginlerde, siyah ırkı insan bile görmemiş, ölümüne, çalıştırmış, zenginliğine zenginlik katıp, dünya hakimiyeti planları yapıp, önünde engel olan Osmanlı Devletini, Birinci Dünya Savaşı çıkararak saf dışı bırakmış, planlarına devam ederek, ikinci dünya savaşını da çıkararak, kafa tutan Japonlara iki tane atom bombası atarak, iki şehri katledip, dünya hakimiyetini, ilan etmiştir. Bizi devre dışı bırakan Amerika, İkinci Dünya savaşına girmememize rağmen, yakamızı bırakmamış, yüz yıldır ülkemizde her on yılda bir darbe yapmıştır, kendimizi toparlama fırsatını bir türlü yakalama imkanı bulamamamızın tek suçlusu ise, yine Amerika ve ona uşaklık eden, kölelik yapan, beynini kiraya veren ülkeler ve içimizdeki satılık adamlardır. İngiliz kraliyet ailesinin Dünya hakimiyet planları tutmuş, bunun için Ali Osmanlı yıkılmış, dolar icat edilmiş, İngilizce tek dil olmuş, bütün Dünya, İngilizce’ye ve dolara bağlanmış, kölelik resmileştirilmiştir.
Nasrettin Hocanın bu işlerle ne işi var diyeceksiniz değil mi neler anlatıyor, zaten bildiğimiz şeyler, diyeceksiniz değil mi ama bilmediğiniz yada unuttuğunuz şeyler var ben bunları size hatırlatmaya geldim, yada ruhumu verdim. İçinizde soyu seyit olan var, Fatih olan, Yavuz olan, Hacı Bektaşi Veli olan, Yunus olan, Abdülhamit han olan, Mehmet Akif olan, Mustafa Kemal olan, Necip Fazıl olan, Nazım Hikmet olan, Aşık Veysel olan, Karacaoğlan olan, sağcı solcu, Türk Kürt, Arap, Acem, deli veli kim varsa, Nasrettin Hoca olanda var, o zaman her kim kimin soyundan geliyorsa, onun izinden yürüsün. Ama bu sofrada oturacağını da bilsin, bu sofrada beraber oturamayanlar, göle maya çalmaya gelmesin, çünkü onların mayası tutmaz. Nasıl ki bu gün Amerika’sı, Çin’i, Rus’u varsa, o günde Moğul’u, haçlısı vardı, zihniyet aynı insan aynı, sadece araçlar farklı idi, eğer o gün bizler, yani Mevlanalar, Yunus Emreler, Ahi Evranlar, Hacı Bektaşlar, Sarı Saltuklar, Nasrettinler olmasa idi, Selçuklu o kadar büyüyemez, düşmanlara direnemez, Osmanlı Devleti kurulamaz, Anadolu sana yurt olamazdı. Türkiye cumhuriyeti de olmazdı, çünkü bu devleti de bin yıl öncenin ruhu kurdu. Şimdi sizlere sesleniyorum. Bu toy bu sofra bin yıldır kuruluyor, bin yıl sonrada kurulacak, bunun kararı burada kurulacak kırklar meclisinde alınacak, her gün bir kişi seçilecek, kırk gün devam devam edecek, bende kırk gün için bir fıkra anlatacağım size, önce gülecek sonra düşünecek, düşünerek karar verecek, düşmeden düşüneceksiniz, bu kırk kişinin yaşı kırkı geçmeyecek, bin masayı temsil edecek, öyle kararlar verilecek ki ümmet rahat edecek, dünya huzura gelecek, kırk bir kere maşallah denilecek. Biraz fazla hayalci mi oldu ne, sizi bilmem ama ben böyleyim, büyük hayaller kuruyorum, belki de bu yüzden tek başıma da kalsam, ayakta duruyorum, sofrayı da böyle kuruyorum, benim gibi düşünen bir kişiyle bile otursam sofraya, Dünyayı kurtarıyorum, en önemlisi ise bunları, beni en çok dinleyen çocuklara anlatıyorum, ve yine umutlanıyorum.