yalovahabercihabergazetegündemgüncelson dakikaenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpak parti
DOLAR
34,4787
EURO
36,4051
ALTIN
2.952,29
BIST
9.305,83
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yalova
Yağmurlu
22°C
Yalova
22°C
Yağmurlu
Perşembe Parçalı Bulutlu
20°C
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
10°C
Pazar Az Bulutlu
10°C

Avrupa’da doğurganlık oranının en çok düştüğü ülke Türkiye

04.03.2024 15:26
0
A+
A-

Doğurganlık oranları uzun yıllardır neredeyse dünyanın tüm ülkelerinde hızlı bir düşüş içinde. Mevcut nüfusu olduğu gibi koruyabilmek için kadın başına düşen doğum oranının 2.1 olması gerekiyor. Yani ortalama olarak 2 çocuğun çok az üstüne çıkılırsa nüfus aynı kalabiliyor. Her kadın tam olarak 2 çocuk doğursa bile, nüfusu korumaya 2 sayısı yetmiyor. Türkiye’de bu oran 1.62’ye düşmüş durumda…

Bu oran Urfa’da 3.59, Şırnak’ta 2.94, Mardin’de 2.62 olmasına rağmen; ülkenin batısında ve özellikle deniz kenarlarında çok düşmekte; Zonguldak ve Kütahya 1.18, Karabük 1.21, Bartın 1.26 gibi oranlarla ortalamayı oldukça düşürmekte. İstanbul’da bu oran 1.29. 50-100 yıllık İstanbul’lularda oranın 1’in çok çok altında olduğunu sanıyorum, alınan yoğun göç İstanbul ve İzmir gibi kentlerdeki doğum oranlarını biraz yükseltmekte. Son yıllarda çeşitli ülkelerden gelip vatandaş olan insanlarda doğum oranlarının ülke ortalamasının oldukça üstünde olduğunu zannediyorum ancak bu bile ülkedeki ortalama doğum oranını 2’nin üzerine taşımaya yetmiyor…

Son 20 yılda Avrupa’da doğurganlık hızının, %-29 oranıyla, en çok düştüğü ülke Türkiye. Türkiye dünyada Endonezya’dan sonra en hızlı yaşlanan ikinci ülke…

Bu olumsuz tabloya rağmen nüfusumuz henüz az da olsa artmaya devam ediyor ama Balkan ülkelerinde durum daha da vahim bir hal almış. Nerdeyse tüm Balkan ülkelerinde nüfus azalıyor. Bu azalış oranları Karadağ’da %1.6, Makedonya’da %3.9, Bulgaristan’da %5.4, Yunanistan’da %6.3, Arnavutluk’ta ise %11.5. Bizim de nüfus azalış dönemine girmemiz çok uzak görünmüyor…

*****

Doğum oranlarının sürekli olarak düşüyor olmasının, çok çeşitli nedenlerle, ülkemizin en önemli meselelerinden biri olduğunu düşünmeme rağmen, konunun ülke gündeminde neredeyse hiç yer almıyor olması oldukça dikkat çekici…

Oysa dünyanın pek çok ülkesi, bu mesele üzerinden alarma geçmiş durumda. Mesela İtalya bir Doğum Oranı Bakanlığı oluşturdu. 1960’lı yıllarda yılda yaklaşık 1 milyon doğumun gerçekleştiği İtalya’da bugün doğum oranı 1.24’e düşmüş. İşgücüne katılan her İtalyana karşılık 2 İtalyan emekli oluyor. Okullar kapanıyor, oyun alanları boşalıyor. Bu trend böyle devam ederse yaklaşık 200-300 yıl sonra İtalyan nüfusunun sıfıra inmesi söz konusu (bildiğiniz sıfır)…

Bu durum sadece İtalya için değil, biraz farklılıklarla Türkiye dahil dünyanın pek çok ülkesi için söz konusu (özellikle ekonomi ve teknolojide ileri olan ülkeler için, nasıl bir gelişmişlikse bu??). Fransa’da doğum oranı 1.8, Almanya ve İngiltere’de ise 1.5. Yerli Fransız, Alman ve İngilizlerin doğum oranlarının 1’in çok çok altında olduğunu sanıyorum, buralarda da oranı biraz olsun yükselten, başka ülkelerden gelip sonradan vatandaş olanlar. Ancak bu sonradan vatandaş olanların da; modernleştikçe, batılılaştıkça, şehirlileştikçe (ki bunlar kaçınılmaz olarak gerçekleşecek); onların da doğum oranlarının çok düşeceğini zannediyorum…

*****

Doğurganlık oranı Japonya’da 1.3’e, Singapur’da 0.97’ye, Güney Kore’de ise 0.78’e düşmüş durumda (başkent Seul’de ise 0.59). Güney Kore’de çocuk sahibi olanlara büyük teşvikler verilmesine rağmen, oran hızla düşmeye devam ediyor. Mesela Seul Belediyesi her yeni doğan çocuk için ebeveynlerine bir yıl boyunca 750 dolar ödeme yapıyor. Çocuk sahibi çiftlerin kiralarının bir kısmını devlet ödüyor. Ulaşım da onlar için ücretsiz. Şirketler de, doğumları teşvik etmek için, sosyal sorumluluk anlamında her yeni doğan çocuğa 75.000 dolara kadar çıkan ödemeler yapıyorlar ama bunların hiçbiri doğumda bir artış sağlamıyor…

Güney Kore’deki aşırı rekabetçi ortam bu durumun ana sorumlusu. Ülkede depresyonda olanların sayısı çok fazla ve bir Güney Kore’linin deyişiyle, ‘Güney Kore çocukların mutlu yaşayabileceği bir yer değil’. Ülkemiz dahil bütün dünya da bu yöne doğru koşmakta, çok matah bir yön zannederek…

*****

Doğurganlık oranları Afrika’da çoğunlukla 4’ün üzerinde hatta 7 seviyesinde ülkeler de var. Afrika dışında, Afganistan ve Yemen gibi ülkelerde de bu oran 4-5 civarında. Muhtemelen 100 yıl içinde dünyanın ekonomik olarak gelişmiş ülkelerinin yerli vatandaşları dünyadan silinecek ve yerlerini bu ülkelerin insanlarına bırakacaklar…

*****

Dünyaya egemen güçler dünya nüfusunun azalmasını hatta mümkünse 1 milyarın altına düşmesini istiyorlar gibi görünüyor. Tabii bunun, işçi ücretlerinin çok artmaması için (çünkü iş gücü arzı azalırsa, iş gücünün fiyatı yükselir), yavaş bir hızda olmasını istiyorlar. Bu sürede işleri robotlara devredecekler ve insana ihtiyaçları kalmayacak. Bu nedenle de az çocuk sahibi olmayı teşvik eden argümanları propaganda unsuru olarak dünya çapında estirip duruyorlar…

Bu argümanlardan biri, dünyadaki kaynakların bugünkü nüfusa bile yetmekte zorlandığı iddiası. Gözünün alabildiği herşeyin sahibi olmak isteyen bugünün tatminsiz insanoğluna tabii ki hiç bir kaynak yetmez ama konu eğer insanın gerçek ihtiyaçlarından ibaretse, dünyanın kaynakları değil 8-10 milyar insana, 100 milyar insana bile yetecek yeterliktedir. Bu ayrı bir yazıda ele alınabilecek bir mesele…

Doğum oranlarının düşmesinin uzun vadedeki en trajik problemi insan neslinin tükenme ile karşı karşıya bulunması. Ama kısa vadede de farklı problemlere yol açmakta. Mesela bu durumun insanın çoğalma dürtüsüne aykırı olmasının, ciddi zihinsel hastalıklara sebep olduğunu ve bu hastalıkların giderek artacağını sanıyorum. Büyük ailelerin aile bireylerini ruhsal olarak tedavi edici etkisi bulunduğu ve bu ailelerdeki dayanışmanın, yaşama dair korkularımızı azaltıp, daha dingin kalmamızı sağladığı görüşündeyim. Bugün ise büyük aile kavramı yok olmaya yüz tutmuş durumda…

Bu konuda farkındalığım Baha‘nın anlattıklarıyla başladı, ondan önce ben de dünya egemenlerinin anlattıklarını mutlak doğru kabul etmiştim. Ülkemizde yeterince çocuk sahibi olmak için, mesela eğitimin, yurduyla yemeğiyle tümden ücretsiz olmasını sağlayacak sosyal devlet adımları atılmalı ve doğumda çeşitli teşviklerin biran önce başlaması sağlanmalı. Ama sadece bu tür teşviklerin Güney Kore örneğinde olduğu gibi, tek başına işe yarayacağını da sanmıyorum. Sorunu aşabilmek büyük bir zihinsel dönüşümü gerektiriyor. Kastettiğim, bugün yücelttiğimiz, özellikle ekonomik nitelikli bazı kavramları ayağımızın altına almamızı gerektirecek bir dönüşüm. Böyle bir dönüşümün kolay olması pek mümkün değil ama olmamasının sonuçları çok ağır olacak gibi görünüyor…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.