
Sevgili dostum
Sessizlik içinde, benim içimde, var oluşumu arıyorum. Benden önce var oluşuma, vesile olanları tarıyorum. Bütün kapılar kapanıyor. Yalnız ve yalnız Allah'a ulaşıyorum ve Allah'a inanıyorum. Fakat ben Allah'ı tanımıyorum. Tanımanın inanmaktan çok farklı olduğuna inanıyorum artık. Görmek ve bakmak gibi. Gördüğünüz her şeye inanırsınız ama bakmazsanız tanıyamazsınız. Hatta çok iyi tanıyamazsanız hükümde veremezsiniz. Allah'la insan arasında güçlü bir bağ kurulduğuna, kesinlikle inanıyorum ve sadece inanmak değil, Allah'ı tanımak istiyorum ve soruyorum. Var mı bana Allah'ı anlatacak olan, inandıracak değil tanıtacak olan. Tesadüflerin eseri değilim ben, tesadüf olsaydım, muhteşem bir kainatta, muhteşem Dünya'da eksiksiz ve noksansız muhteşem bir şekilde var olamazdım. Ben muhteşemlerinde ötesinde bir varlığa yani Allah'a inanıyorum. Bu kudreti bu kuvveti, bu iradeyi bu muhteşemliği kabul ediyorum, hem de teslim olurcasına. Benim sorunum Allah'la insan arasındaki sorumluluklar zinciri. Allah'a inanmak hatta peygamberlere inanmak, sorunları çözmüyor, tanımak gerekiyor. Tanımadığım takdirde, inandığım Allah'ın bana ne dediğini nereden bileceğim. Yahudiler de, Hristiyanlar da, Müslümanlar da aynı Allah'a inanıyor ama aynı Allah hepsine farklı şeyler söylüyor. Demek ki inanmak değil, tanımak gerekiyor. Yahudiler Tevrat'ı, Hristiyanlar İncil’i değiştirdiler bu ayan beyan ortada. Peki Müslümanlar neyi değiştirdiler. Allah aynı, peygamber aynı, kitap aynı, sorun ne biliyor musun? Vallahi çoğunuz biliyorsunuz. İnandıklarımızla kurtulacağımıza inanmamız. Çünkü tanımak ağır gelecek, inanarak her şeyi konuşabiliyor, sorumlulukları başkalarına yüklemeye çalışıyoruz. Peygamberi anlatırken, bizim peygamber olmadığımıza, sahabeyi anlatırken sahabe olmadığımıza, dedelerimizi anlatırken, onların kahramanlıklarına inanıyor, etkileniyor ama onları tanımak istemiyoruz. Ya da onların yaptıklarını yapamamaktan korkuyoruz. Yani miras yiyoruz, yada yedik bitmek üzere. Belki de bu yüzden gayri müslimleri takdir ediyor, onları övüyor, onlardan medet umuyoruz. Böyle rezil bir hayat, bizi bizden koparıyor, inandıklarımızın bize fayda vermeyeceğine, tanımanın ise gereksiz olduğuna, başka bir Dünya kurmamız gerektiğine karar veriyoruz. Ruhumuzdaki padişahımızı yıkıyor, bizi yıkan elin kraliçesinin karşısında el pençe emir bekliyoruz. Ne yazık ki haktan, hukuktan, hürriyetten ders veriyoruz.
Benim yazdıklarımı inandığınız ama tanımadığınız siyasete çekmeyin. Siyaseti tanısaydınız, bir birinize saygı duyardınız. Politika yaparak siyasetçi olunmaz, inanç kimliğini kaybedenler, onu karanlık sularda arıyorlar. Müslüman kimliği taşıdıklarına inananlar ise, onu hala tanımaktan korkuyorlar yada mesuliyetten kaçıyorlar.
Fakat şunu iyi biliyorlar, tek kurtuluş İslam’da. Evet İslam’da ama inandığınız değil, tanımadığınız İslam’da. Tanısaydık eğer, tanıtsaydık eğer bu milletin evlatları, sağa, sola, ırkçılığa, mezhepçiliğe değil, birliğe ve beraberliğe koşacak, enerjisini bu vatana yani kendine harcayacaktı. Yıllar boşa harcanmayacak, her dilde, her düşüncede, her ırkta, her mezhepte, büyük bir millet oluşacaktı. Zararın neresinden dönersen kar orasındadır diye söylenen söz de, kanı kanla değil suyla yıkarlar, sözü de yine bu millete aittir. İnanmak yetmez tanımak ve yaşamak gerekir. Şunu asla unutmayalım, yaratan Allah kimsenin değil, hepimizin Allah'ıdır, benim yaşamama izin veren sana da vermiştir, Dünya sadece benim değildir, aynı derecede senindir ama bir farkla her kes gayreti kadar nimetlenir. Kimse benim hakkıma bende kimsenin hakkına göz dikemem. Allah'a inanmak, sana özellik katmaz, Türk, Kürt, Arap, olmanda öyle. Allah katında fark Allah adına, insanlığa değer katmandadır. Bundan böyle, yer yüzünde işler düzgün gitsin istiyorsan eğer, yaratana sadece inanma, tanı tanıt ve kulluk et. Ancak o zaman huzur bulursun.


