yalovahabercihabergazetegündemgüncelson dakikaenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpak parti
DOLAR
34,0803
EURO
38,0937
ALTIN
2.840,92
BIST
9.975,61
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yalova
Hafif Yağmurlu
22°C
Yalova
22°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
25°C
Pazar Hafif Yağmurlu
24°C
Pazartesi Açık
26°C
Salı Açık
27°C

PEYGAMBERİMİZ VE ŞAHSİYET İNŞASI

13.09.2024 17:17
0
A+
A-

Bir şeyler ters gidiyor, toplumlar çözüldükçe çözülüyor! Bu tespit sadece ülkemiz için değil tüm dünya için söz konusu. Dünyanın suretinde, küresel ısınmanın etkisiyle olumsuz bir takım değişiklikler yaşandığı gibi insanlığın sicilinde de kara lekeler artmakta. Burada şunun altını çizmek çok mühim; Tarihin ibret almak için bilinmesi, incelenmesi ve yorumlanması gereken sayfalarında Câhiliye devri diye öğrendiğimiz o karanlık evre sadece bir kere yaşanmadı! İnsan kendini, yaratılış gayesini ve insanlığını unuttuğu her evrede o kara deliğe düşmüştür ve düşmeye de devam edecektir!

Bunu bir insan nasıl yapar? Hiç mi insanlıktan nasibini almamış? İnsanlık bitmiş! İnsan olan utanır!..

Bu cümlelerin dile pelesenk olduğu; yanı başımızdaki coğrafyada toprağın masum sabilerin kanıyla yıkandığı; zulmün alkışlandığı zalimin söz sahibi olduğu günümüz dünyasında bir veçhiyle Câhiliye devri tekrardan yaşanıyor denilse çok da yanlış olmaz. Arada tek bir farkla, câhilî zincirler ile tutsak kılınmış insanlık on dört asır önce, son elçi âlemlere rahmet Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’in gelişiyle ve varlığıyla özgürlüğüne kavuşmuşken şimdi ise o değerli elçinin bıraktığı miras ile kendini toparlayabilecektir. Yani insan olabilmek, hem ferd hem de toplum olarak tüm kötü hasletlerden ve karanlıklardan korunmak için Hz Peygamber’i çok iyi tanımak ve sımsıkı sarılmamız için bize bıraktığı can simitlerine kuvvetle tutunmak gerekmektedir.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in âlemi teşriflerinin yıl dönümü münasebetiyle düzenlenen Mevlid-i Nebi Haftası’nın bu yılki konu başlığı Diyanet İşleri Başkanlığımızca “Peygamberimiz ve Şahsiyet İnşası” olarak belirlenmiştir. Bu tema yukarıda zikrettiğimiz problem kapsamında çok büyük önem arz etmektedir. Çünkü varlık sebebimizi idrak edip insanlığı layıkıyla kuşanabilmek yani islamî bir şahsiyet inşa edebilmek için en güzel örnek; Allah’ın kendisinden sonra tabi olmamızı emrettiği en mükemmel insan olan Peygamberimizdir. “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 33/21) âyeti de bu gerçeği açıkça ifade etmektedir.

Merhum mütefekkir ve mutasavvıf Samiha Ayverdi kendisine “insan kime denir?” suali sorulduğunda “Umum beşere âdem denir. Ama hepsi insan değildir. Çoğu konuşan hayvandır. İnsan,  insanlığını yani hakikati bulana denir.” diye cevaplamıştır. Yani insan, suretiyle insan değildir, insanlığıyla insandır. İnsanlığını ve de şahsiyetini inşa edebilecek insan da önce varlığının farkında olan, yürüdüğü yolu tanıyan ve o yolda vahiyle yol alandır. İşte o vahyin müşahhas hali en mükemmel şekilde Hz. Peygamberin sünnetinde var olmuştur. Bundan ötürü onsuz insanlığın neşvü nema bulması mümkün değildir!

Yaratılışında biricik olan her bir insanın doğuştan getirdiği fıtrî bazı duyguları ve bir takım kendine mahsus karakter özellikleri vardır. Sonrasında ebeveynlerinin verdiği ve yaşantısını devam ettirdiği çevreden ve kültürden aldığı eğitim ile o şahsiyeti ve ahlakî değerleri şekillenmeye başlar. Eğer insan, acısıyla tatlısıyla hayat yolculuğuna devam ederken fıtratında yüklü olan inanç geni ile yol alıyorsa ne mutlu! Ancak şöyle bir durup kendine “Öyleyse bu gidiş nereye?” (Tekvir, 81/26) sorusunu hiç sormuyorsa kalbi zamanla mühürlenir, (Bakara, 2/7; Nahl, 16/108) gönül gözünün önüne örtü çekilir (Kehf, 18/57) taştan daha katı olur (Zümer 39/22) ve sonunda hakkı red eder hale gelir. Bu ise kimliksiz kalmak demektir! Kendine, Rabbine ve topluma karşı yabancılaşmak demektir!

İşte günümüzün en büyük problemi budur; Pozitivist yaklaşımın empoze edildiği sosyal medya kasabası, Vahiy ile ve kutsal olan her şey ile bağını kesen profan tipleri reklam etmekte böylece güdülmüş kalabalıklar halinde vaktinin çoğunu internette geçiren toplumumuz özellikle de genç neslimiz bu yanlış örnekleri takip ederken şahsiyetini yitirmeye mahkûm edilmektedir. O halde Usve-i hasene ile tanışmayan yani rehberi sağlam olmayanın vuslatı da sağlam olmayacaktır! Yani ihtiyaç duyulan, gece ve gündüz yolcuya rehberlik yapabilecek, zifiri karanlıklarda bile yolu aydınlatabilecek bir rehberdir! Yani ‘Sirâcen Münîrâ’ olan bir elçidir.

Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki bizi yolda bir başımıza koymadı. Rehbersiz bırakmadı. İnsanlığa yol göstersin diye 124 bin Peygamber, 100 suhuf, 4 büyük kitap gönderdiği gibi biz ahir zaman ümmeti için de varlıkların iftihar kaynağı, âlemlere rahmet Hz. Muhammed Mustafa’yı da risalet ile vazifelendirdi. Sonra ol habibine: “Ey peygamber! Seni tanık, müjdeci, uyarıcı, izniyle Allah’a çağırıcı ve etrafını aydınlatan bir ışık (Sirâcen Münîrâ) olarak gönderdik.” (Ahzâb, 33/45-46) diye buyurdu. Ona hak kelam Kur’ân-ı Kerîm’i indirdi. Onu Kur’ân ahlakı ile tezyin eyledi. Onun ümmeti olmak ile müşerref olan, ona tabi olan kullarını da cennet ile müjdeledi.

İnsanlık uçurumun kenarında iken onu çekip kurtaran Rahmet Peygamberi yirmi iki yıllık risalet görevi boyunca sürecek olan bir Müslüman kimliği inşasının mücadelesini verdi. İslam dairesine giren herkesin vermesi gereken bir mücadeleyi öğretti ümmetine. Onun yürüdüğü yolda ayak izlerini takip etme ihtiyacını ve arzusunu taşıyan bizler de bu minvalde bir uğraşın farkındalığıyla yol almalıyız.

Ömrümüzü, gönlümüzü, dünyamızı, ahiretimizi aydınlatan Peygamber Efendimizin fiilî sünneti ile bizlere öğrettiği sevgi, saygı, merhamet, şefkat, sabır, azim, adalet, özveri, cömertlik, tevazu gibi nice ahlakî özelliği hayatımıza aksettirip dönüşebilmenin gayretini sergilemeliyiz. Rabbimiz habibinin diliyle bizi bu konuda şu şekilde uyarır: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 3/31)

Resûl-i Ekrem ve Nebiy-yi Muhterem, Sevgili Peygamberimiz nasıl yaşamış ise öyle yaşamak ve onun öğretileri ile nefsimizi terbiye edip hakikate evrilmek en büyük hedefimiz olmalı. Bu hedef için attığımız her adım verdiğimiz her mücadele bizi, insanlığımızı ihya edecektir. Yanlışlardan koruyacak doğrular ile buluşturacaktır. Tam bir itminan ile teslim olduğumuzda ise Rabbim yolu kolaylaştıracaktır. Hz. Ebû Bekir’in “Ya Rasûlallah, Seni kim terbiye etti?” diye sorması üzerine O şöyle buyurmuştur: “Beni Rabbim terbiye etti, ne de güzel terbiye etti.”

Rabbimin terbiye ettiği ve Kur’ân ile ahsen kıldığı kutlu elçisinin yolunda onu örnek almaktan daha doğru olabilir ki! Aksi sadece hüsrandır; “O gün, (dünyada iken) haktan sapmış kişi ellerini ısırarak şöyle diyecek: “Keşke peygamberle birlikte aynı yolda olsaydım! Eyvah! Keşke falancayı kendime dost edinmeseydim!” (Furkân, 25/27-28)

Allah ve Resûlü’nü seven, onları sevenleri seven ise iki cihanda mesrur olacaktır. Onlar vahyin rehberliğini kabul edip Hz. Peygamberin kendilerini dönüştürmesi için Kur’ân’ın ve sünnetin izinde yürüyenlerdir; “Onlar (takvâ sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever. Onlar çirkin bir şey yaptıkları veya kendilerine kötülük ettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar da hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki? Onlar, yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.”( Âl-i İmrân, 3/134-135)

Rabbimiz bizleri Müslüman şahsiyeti ile ihya eylesin, bunun için Habib-i Ekrem’in ve onun yetiştirdiği öncü nesil Sahabe-i Kirâm’ın hayatlarını hakkıyla öğrenebilmeyi nasip eylesin.

Merhum Tahir Büyükkörükçü hoca efendinin ifadesiyle:

Fahr-i Kâinât’in rehberliğinde (neş’esinde) bir insan,

Sıddık-ı ekber’in ihlasında bir insan,

Hz. Ömer’in adaletinde bir insan,

Hz. Osman’ın hayâsında bir insan,

Hz. Ali’nin esrarında bir insan olabilmek gayesiyle yaşamayı lütfeylesin.

Mevlid-i Nebi Haftası’nın tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını, Rabbimizin lütuf ve ihsanı ile mazlum coğrafyaların barışa kavuşmasını, Rasulünün sevgisi ile kalplerimizin yumuşamasını Yüce Mevlamdan niyaz ediyorum.

 

Vaiz Zübeyde Kalyoncu

Yazarın Diğer Yazıları
12.05.2022 15:27
11.03.2022 16:21
03.02.2022 16:02
16.11.2022 14:24
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.