İsmet Paşa hakkında yazmaya bu yazımda da devam ediyorum. Ülkemizin 2. Dünya Savaşına girmemesi bence çok çok doğru bir tavırdı. İki taraf da Türkiye’yi kendi safına çekmek için sıkıştırıyordu. Gözü kara, atılgan bir lider Türkiye’yi mutlaka savaşa sokardı. 1942’ye kadar süren Almanya’nın olağanüstü performansı düşünüldüğünde, savaşa muhtemelen Almanya’nın yanında girerdik. Zaten 1. Dünya Savaşında Almanya ile müttefikliğimiz ve İngiltere-Fransa-Rusya ile savaşımızın üzerinden henüz sadece 21 yıl geçmişti. Savaşa dair dostluk ve düşmanlık anıları henüz çok tazeydi. 1942’ye kadar, savaşı Almanya’nın kazanacağına neredeyse kesin gözüyle bakılıyordu. Yani Almanya’nın yanında savaşa girmek hemen hemen garantili ve çok karlı bir adım olacaktı. Ama Paşa, sakin ve mütevazı tavrı nedeniyle (ki bu tavır yaşamının tüm alanlarını etkiliyordu), Türkiye’yi savaşa sokmamak için büyük çaba gösterdi ve başardı. 1942 yılından sonra ise ibre ABD-İngiltere-SSCB safına kaymıştı. Bu kez daha yoğun sıkıştıran onlardı. Ancak Paşa bu felakete Türkiye’yi hiç bir şekilde ortak etmek istemiyordu. 1943’ün aralık ayında, Kahire’de Churchill ve Roosevelt, İnönü’yü savaşa girmesi için sıkıştırıyorlardı. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:
İsmet İnönü: Savaşa giremeyiz, Almanlar İstanbul’a sadece yangın bombası atsalar bile kent cayır cayır yanar.
Winston Churchill: İstanbul’u korumak için 1.5 uçak filosu vereceğiz. Bu rahat rahat yeter.
[İnönü o an küçük bir manevrayla konuyu değiştirmiş gibi yapar.]
İsmet İnönü: Burası ne kadar boğucu, ne çok asker koruyor şu küçücük alanı değil mi?
[Churchill oltaya atlar.]
Winston Churchill: Öyle demeyin, bu Almanların ne yapacağı hiç belli olmaz, Girit’ten gelir bombalayıverirler burayı da. Biz her zaman yanımızda 10.000 asker ve 20 uçak filosuyla gezeriz.
[Winston Churchill anlar hatasını ya nafile]
İsmet İnönü: Yaa demek şu futbol sahası kadar alanı 20 filo ancak koruyor da, bizim koca İstanbul’u korumaya 1.5 filo yeter diyorsunuz ha!
*****
İnönü ile dönemin önemli bir siyasetçisi olan Osman Bölükbaşı arasında geçen ilginç bir anı var. Anıya geçmeden önce Osman Bölükbaşı‘yı bilmeyenler için kısaca ondan bahsedeyim.
1950 Genel Seçimlerinde Millet Partisi milletvekili olarak Kırşehir’den TBMM’ne girdi. Partisi, laikliğe aykırı politika ürettiği gerekçesiyle 1953 yılında kapatıldı. Bunun üzerine 1954’te Cumhuriyetçi Millet Partisi’ni kurdu ve genel başkanlığına seçildi. 1954 seçimlerinde bu ilde %44 oy alarak yeniden Kırşehir milletvekili seçilince, Demokrat Parti hükûmeti Kırşehir’i ilçe yaptı ve Nevşehir’e bağladı. 1957’de TBMM’ne hakaretten tutuklandı. Kırşehir, 1957’de yeniden il durumuna getirildi, köyü Hasanlar ise Kırşehir’e bağlanmayarak Nevşehir’e bırakıldı. 1957 seçimlerinde, Cumhuriyetçi Millet Partisi’nden milletvekili seçildi. Seçim günü hapiste olduğu için milletvekili yeminini Ankara Merkez Cezaevi 10. koğuşunda mahkûmların önünde yaptı.
Bölükbaşı bir gün Menderes’e çakardı, bir gün İnönü’ye. Anı şöyle:
İsmet Paşa, pırpırlı küçük bir uçakla yurt gezilerinden birine gidiyordu. Yanına Osman Bölükbaşı’yı da almıştı. Amacı ezeli muhalifi Bölükbaşı’yı biraz yumuşatmaktı. Uçakta İnönü’nün torunu da vardı. Uçak Eskişehir taraflarında alçaktan uçuyordu ve aşağıdaki patates tarlasında çalışan köylüler görünüyordu.
Torunu köylüleri gördü ve ‘dede bunlar kim, neler yapıyorlar orda’ diye sordu. İnönü, ‘onlar köylü, ekin ekerler, ekinler büyür, onları bize satarlar, biz de onlara bunun karşılığında para veririz, onlar da parayı alınca çok sevinirler’ dedi.
Torunu, bunu duyunca dedesinden para istedi.
İnönü: ‘bende bozuk yok, Osman amcandan iste’ dedi. Torun, bunun üzerine Osman Bölükbaşı’nın yanına gidip:
– Osman Amca, bana bozuk para verir misin, dedi. Bölükbaşı:
– Parayı ne yapacaksın? diye sorunca.
– Sevinsinler diye köylülere atacağım, dedi. Bölükbaşı, İsmet Paşa’nın da duyabilmesi için sesini yükselterek:
– Evladım, üç beş kuruş atıp sadece aşağıdaki köylüleri sevindireceğine, dedeni uçaktan atalım da bütün millet sevinsin!
İnönü, o sırada tebessümünü gizlemek için dışarı bakmaktaydı.
Bu anekdot, İnönü’nün rakiplerine hoşgörü, kendisine de eleştirel bakabildiğinin bir örneği. Bunu her zaman yapabiliyor muydu bilemiyorum…
*****
7 Mayıs 1972 tarihindeki CHP olağanüstü kurultayını Bülent Ecevit‘e kaybettikten sonra herkes İnönü’nün tepkisini bekliyordu. O; ayağa kalktı, ceketini ilikledi, partinin yeni liderini saygıyla selamlayıp elini sıktı. Hiçbir şey söylemeden ağır adımlarla siyaset sahnesinden süzülüp gitti…
Her insanda olduğu gibi İnönü’de de artılar ve eksiler bir aradaydı. Aslında neye artı, neye eksi dediğimiz de, baktığımız pencerelere göre değişiklik gösteriyor. Benim baktığım pencereden, İnönü’nün artıları eksilerine nazaran ağır basıyor. Bugünün siyasetçilerinin ondan öğreneceği şeyler olduğuna inanıyorum…