Sevgili dostlarım, hepimizin hayatında unutamadığımız anılar vardır, dostlarımızla bu gün bile paylaştığımız, anılar olduğu gibi, içimizde tuttuğumuz, kimseyle paylaşamadığımız sırlarımız bile olmuştur. Çocukluğumuzda, bilgisayarımız, bisikletimiz, televizyonumuz, radyomuz, telefonumuz olmadı, fakat arkadaşlarımız vardı, arkadaşlığımız vardı. Birlikte ağzımızla şişirdiğimiz topla oynar, kendi yaptığımız çelik çomak (met), çember çevirme, tahta arabamız, şeker pancarından kağnımız, ayrıca misket, aşık, gazoz kapağı, saklambaç, dombik, elhami gödelek, köşe kapmaca, istop gibi bir çok yaz oyunları oynadığımız gibi, kızak kaymak, paten kaymak, kar topu oynamak, kardan adam yapmak, buzda topaç çevirmek, gibi kış oyunları da oynardık. Yaz geceleri sokak lambasının altında, bir kaç ailede bulunan, pilli radyodan maç dinler, çay içerdik, kış çok uzun sürerdi, kar sekiz ay kalkmaz, bahar geç gelirdi, bu yüzden yazdan kışa, hazırlık yapılırdı, kışın kış meyveleri, yazın yaz meyveleri yenirdi, kışın domates salatalıķ olmaz, turşu kurulurdu, kış gecelerinde ise, masal anlatan ninelerimiz, hikaye anlatan dedelerimiz, babalarımız, bulunmaz nimetlerimizdendi. Bayramlarda şeker toplar, oklavalara memecim gılığı takardık, bütün komşular bir birini toplu halde ziyaret eder, bayramlaşır, tatlımızı yerdik. Her evde bayram çorbası pişer, sarma sarılır, et pişirilir, en güzel elbiseler giyilir, bütün akrabalar ziyaret edilir, küsler barışır, helallık alınırdı, o ğünlerde bir birimize muhtaçtık, birinin kolu kırılsa Ahmet amcaya, başı ağrısa fatma teyzeye, çocuğu doğum yapacak olan, Emine ebeye seslenirdi, birinin evi yapılsa mahalleli yardıma koşar, kız istemek için ev ev gezilirdi, hasta olsak kuş burnu kaynatılır, süt lazımsa yan komşunun ineğine müracat edilirdi, süte su katılmaz, gezmeyen tavuk olmazdı, her evde elektrik olmaz, su zaten bulunmazdı, sokak çeşmesi hiç durmadan akardı, bir yerden bir yere faytonla gidilirdi, kimsenin özel arabası yoktu, uzak yerlere trenle seyahat edilirdi, devletin ne yaptığı pek bilinmezdi, millet bir birine yeter siyasete girilmezdi.
En çok sevdiğim anılarım ise, ilk okul bitene kadar gittiğimiz, yaz tatillerimi geçirdiğim, dayımların köyü olan, Sivas ın töngel köyünde geçirdiğim anılarımdı. Köylerde iş çoktu, her şey var ama para yoktu, memleketin çoğu köylerde yaşardı, şehirler azdı, şehirler bile köy gibi yaşardı, o zamanın siyaset adamları biraz daha akıllı olsaydı, düzgün şehirler kurulsaydı, köylere gidilseydi, belki köyler boşalmazdı. Allah nasip ederse, Siyaset analizi medeniyet taşları, başlıklı çalışmamı günü geldiğinde, sizlerle paylaşacağım, Neyse olan oldu, işimize bakalım, her şey insan gücüne dayanırdı, tarla kara saban denilen demir, oküzler tarafından çekilerek sürülür, arpa, buğday, yulaf, gibi ürünler ekilir, sonra tapan denilen bir ağaçla yine öküzler tarafından düzlenirdi, öküz demişken, boğaların ayakları bağlanır, yatırılır, babamın deyimiyle sünnet edilirdi, o boğadan eser kalmaz uslu uslu çalışırdı, eşekle at evlendirilir, katır elde edilir, yük taşıttırılırdı, her evde bir yerden bir yere gitmek için at bulunurdu, eşek ise tarlaya yemek taşır, kangal köpekleri sürüyü kurtlardan korur, tavuklar yumurtlar, arılar bal yapar, güvercinler köye renk katar, horozlar ise, sabah namazına kaldırırdı,
Köylerde iş sabah namazında başlardı, beni de kaldırır uykulu uykulu kağnıya atar, tarlaya gidene kadar kağnıda yatardım. Buğdayı tırpanla biçer kağnılara yükler, zelve öküzlerin boynunu acıtmasın diye,beni boyunduruğun üstüne kor, köye harmana gelirdik, en çok hoşuma giden ise, kağnı tekerinden çıkan sesdi, rahmet bu yüzden yağardı. Köyler kalabalıktı, her evden bir delikanlı askerdi, kızlar gelinler en çokda analar mektup beklerdi, çünķü telefon yoktu, sadece şehir postanesine gidilir, yazdırılır beklenir, kabine girip oradan konuşulurdu, kimse kimsenin ne konuştuğunu bilmezdi.
Mektup demişken, hayatımızda çok büyük yer alan, yıllarca saklanan, içince, acı tatlı, hüzün, hasret, kokan, içinden, bazen gözyaşı, bazen para, bazende kurumuş gül çıkan, belkide bana yazmamda en büyük yardımı olan mektupları, kim unutmuştur, kim unutabilir ki, ben unutmadım, hem yazdım, hemde okuma yazma bilmeyen insanların mektuplarını, yazdım, gelen mektuplarınıda okurdum, kiminin gözyaşına, kiminin sevincine, kiminin üzüntüsüne, şahit olur, onlarla hüzünlenir onlarla gülerdim. Gelen mektupla giden mektup genelde aynı başlardı, oğlum nasılsın iyimisin, inşallah iyisindir, beni sival edecek olursan, hamdolsun iyiyim, daha yeni gittin emme, şimdiden hasret çöktü yüreğime, tarlaya çite giderken, hep yola bakarım, gidişin gözümün önünden gitmez, tez gelesin, diye devam eder, en az iki yıl hasretle evlat beklerdi analar. Evlenip gidenler, söz alıp gidenler, olduğu gibi, baba bekleyen evlatlarda olurdu, fakat onlar mektubda olmazdı, herkes iyi denir, karşıdaki de anlardı. Kestane kebap, yemesi sevap, acele cevap beklerim der, içinede az bir para konur, ağzı yapıştırılır, muhtara teslim edilirdi. Para demişken köyde para hiç geçmezdi, köye gelen çerçilerden buğday verir ihtiyaçlarını temin ederlerdi.
Dayımların yanında çalışan, on üç, on dört yaşında Bekir adında bir çoban vardı, bir kaç yazdır onunla karşılaşıyor, iyide arkadaş olmuştuk, dokuz, on yaşlarında olmama rağmen, olgunluğum onu etkiliyor, mektup yazmam, döven sürmem, koyun güderek ona arkadaş olmam, arkadaşlığımızı, dahada pekiştirdi, evin damında yatar, yıldızları sayar, ayı takıp eder saatlerce konuşurduk, ben ona şehri, okulumu, top oynadığımı, arkadaşlarımı, anlatırdım, oda bana kendi köyünü ailesini, kardeşlerini, onlar için çalıştığını anlatırdı, birde hayallerini anlatırdı, tek yattığı zamanlar gökyüzüne bakıp, çoban yıldızıyla konuştuğunu, aya merdiven dayadığını, yıldızları toplayıp heybesine topladığını, hayal ettiğıni anlatırdı.bende gülerdim, ama onun hayallerine değer verir, sen okusan büyük adam olursun derdim, oda adam oluyum yeter derdi. Yıllar sonra çoban Bekir beni etkilemiş olmalıkı, onun ilhamıyla iki tane şiir yazdım, biri görmesydim seni şehir, ikincisi, çobanın hayali, bu yazıma atmışlı yılları ve çobanın hayalini, sizlerle paylaşmak istedim.
ÇOBANIN HAYALİ
Çocukken çok sevdiğim
Hem gülüp hem ağlendiğim
Gündüz değil gece gördüğüm
Hayallerimi saklıyorum
En çok sevdiğim yatak
Çıkıyorum koşarak oynayarak
Dört bir yanı toprak
Damda yatıyorum
Sırtımı verdim toprağa
Gökyüzünü tarıyorum
Radar gibi gözlerim
Çoban yıldızını arıyorum
Bütün yıldızları tanıyorum
Kayan yıldızla kayıyorum
Gökyüzünde parlayan
Aya merdiven dayıyorum
Büyük hayallerimle
Derin uykuya dalıyorum
Yıldızları koparıp
Heybeme topluyorum
Hepsini topladım
Hiç yıldız bırakmadım
Sabah uyandığımda
Güneş yutmasın diye
Ayı koynumda sakladım.