BIST 100
10.918,51 -1,07%
DOLAR
42,5177 0,12%
EURO
49,5981 0,14%
GRAM ALTIN
5.768,63 0,27%
FAİZ
37,98 0,00%
GÜMÜŞ GRAM
79,45 1,79%
BITCOIN
92.088,00 -0,09%
GBP/TRY
56,7703 0,05%
EUR/USD
1,1659 0,13%
BRENT
63,22 -0,06%
ÇEYREK ALTIN
9.431,71 0,27%

1986 SAKARYA’DAN YALOVA’YA 

mustafa-karamercimek-haberci-kose-yazisi

Sevgili dostum.

1986 yılında, Nisan ayının 23. günü sabahı, çocuklara emanet edilen, 23 nisan, ulusal ve egemenlik çocuk bayramının kutlandığı gün, 29 yaşımda, ailemle birlikte toptan dağıtım yaptığımız tırla Sakarya'ya girdik. Yavru kurt elbisesi giymiş çocuklar, sanki bize hoş geldiniz dercesine trampetlere daha hızlı vuruyordu, kafamızın karışık olduğu, Sakarya'ya niye geldiğimizi biz bile anlayamamışken, sanki çocuklar üzülmeyin dercesine, bizi anlamış teselli ediyorlardı. Buda bizi bir nebze olsun mutlu etti. Kolay değildi aslında Sivas'tan ayrılmak. Taş yerinde ağırdır demiş atalarımız, yerinden oynadı mı taşın bile ağırlığı kalmazmış. Kendine yeni bir yer edinene kadar baya zaman alırmış. Neyse! Bir kere yerinden oynamış bulunduk. Esnaflığın verdiği, kendime güven duygusu bunları aşacağımı kulağıma fısıldarken, neyle karşılaşacağımız beni fazla üzmüyordu. Değer verdiğim bir büyüğüm, esnaf olan Kars’ta da aç kalmaz Mars’a da memurluğumu alsalar, evde bile aç kalırım demişti. Bu duyguları o gün yaşadım, bugün daha iyi anlıyorum. Beni en çok üzen, oturmuş bir iş hayatımdan öte, terk ettiğim, çok kıymetli esnaf dostlarım, onlardan dahada çok içimi yakan, emek verdiğim genç kardeşlerim oluşmuştu. Bu oluşum belki de bir daha kurulamayacak, ya da oluşumun içinde bazı gençleri, Sivas'ı terk etmem yüzünden kaybedersem, kendimi affetmeyeceğimdi. Bu duygu ve düşünceler içerisinde dalıp giderken, beni sakinleştiren ise trampet çalanlara sevinen, hatta bizim için çaldıklarına inanan, dört yaşında olan kızım Sümeyra'mın sevinciydi. Şura kızım ise henüz bir haftalık, dünyadan bir haber kucaktaydı. Tır bu sefer ev eşyalarıyla doluydu. Bir hafta önce gelip, Hızırtepe mevkiinde kiraladığım eve doğru, merasime katılmış gibi çocukların arkasından yavaş yavaş ilerledik. Allah'tan fazla uzun sürmedi. Hiç kimseyi tanımadığımız, mahallemize, oturacağımız evimize gelmiştik. Artık arkamıza bakmadan, Sivas'ı da unutmadan, Sakarya ilinin merkez ilçesi, Adapazarı'n da hayat sürecektik. Nedenini merak ediyorsanız eğer?

Sakarya' ya geliş sebebimiz, biraz dramatik, biraz ahlaki, birazda ticari idi. Sakarya' ya taşınmadan iki yıl önce, Tokat'ın Niksar ilçesine toptan gıda malzemesi satmaya giderken, adı yağmurlu diye geçen bir köyde, arabamız en az iki yüz metre uçuruma düştü. Şoför ve kardeşim kazada öldü, bense yaralı çıktım. O kazadan sonra bir daha şoför tutamadığım gibi, başkasının kullandığı arabaya bir müddet binemedim. İki önemli adamımı kaybettim. Koca iş yerinin kapısına kilit vurduk. Ortağım vardı ama satış yapacak, işi götürecek kimse yoktu. Ortağım iyi bir insandı ama, iş tecrübesi hiç yoktu. Birkaç ay yattım, bu yatmam esnasında, fikirlerim, düşüncelerim tamamen değişti. Düşte gör derler ya, düştüm de gördüm. Sivas'ta beni ziyarete gelmeyen adam sanki kalmadı, spor camiası desem, eğitim camiası mı desem, evim dolup taşıyordu. Üniversite gençliğiyle ilgilenmem hasebiyle, genç doktorlar adeta başımda nöbet tutuyordu. Esnaflar ise aralarında epey bir para toplayarak, baş ucuma bıraktılar. Yalnız olmadığımı düşünce de dostlarımın olduğunu, sadece hissetmedim yaşadım. Fakat akrabalarım sınıfta kalmıştı. En çok yardımı onlara yapmama rağmen, hâlâ gözleri baş ucuma bırakılan paradaydı, buda beni çok üzdü. Bu üzüntü içerisinde yataktan kalkınca Sivas'ı terk edeceğime yemin ettim. Bu yeminime beni ziyarete gelen, Sakarya'da çikolata gofret imalatı yapan, bize de malzeme getiren, dostluğumuzun iyi olduğu Mehmet Bölükbaşı' da şahit oldu. Bana Sakarya'ya gel beraber çalışalım, gel seni götürüyüm, yerinde gör diye ikna etti. Yataktan kalktım, kendimi iyi hissediyordum. Kalk gidelim kendini toparla dedi. Kazadan beri kayın babamlarda yatıyorduk, evleri müsaitti. Dışarı çıkmak bana iyi gelecekti. Üstümü giyindim, gidelim tamam dedim. Evdekilerin hepsi bir ağızdan, koro halinde nereye diye seslendiler. Bölükbaşı, Mustafa'yı üç dört gün gezdireyim, kendine gelsin, Sivas'a geri geleceğim getiririm dedi. Para dolu torbayı aldım, önce arabanın yanına gidelim dedim, evden çıktık. Arabayı yaptırayım, işimi toparlayayım bakarız dedim. Et eziklerim olsa da kendimi iyi hissediyordum, kalktım sanayide arabanın yanına gittik. Kasa tamamen kırılmış, kaporta parçalanmıştı. Ustaya hesap çıkar dedim, anlaştık parasını verdim, üç beş güne gelirim dedim. Torbada baya para vardı, babamgile uğradım. Çocuklarının üzüntüsünü yüreklerinden çıkarmadan, beni ayakta görünce üzüntüleri sevince dönüştü. Paranın yarısını babama verdim. Ben birkaç gün yoğum gezmeye gidiyorum dedim. Ellerini öptüm evden çıktım. Oradan ölen şoförün evine yöneldim. Evlatlarını kaybetmiş, eşini kaybetmiş, babasız kalmış evladın acılarını paylaşmak için, kapılarını çaldım. Kaza raporunda yağmurlu yolda, aşırı hız yazısı olsa da, suç şoförde mi, yolda mı bunların hesabını tutmadan, gittim evlerine. Beni görünce biraz mahcup, biraz üzgün, birazda tebessümle içeri aldılar. Bölükbaşıyla oturduk. Sabır diledim, okudum, torbadaki geriye kalan parayı, lütfen alın, başkada ihtiyacınız olursa bana gelin, bu ayın içinde iş yerimi açarım dedim. Babası evin üstünü yapıyordu, bu para yeter dedi, tamam noksan kalırsa gel dedim ve ayrıldık. Bölükbaşına param yok ona göre tuvalet paramı bile sen vereceksin dedim, gülerek arabaya bindik. Niye paraları dağıttın, kendini biraz toparlayıp sonra yardım ederdin dedi. Şimdi kendime geldim haydi gidelim dedim. Bölükbaşıyla ahbaplığımız, dostluğumuz ileri seviyedeydi. Sohbetlere gider, bazı şehirleri beraber gezerdik. İsmail ağa camii imamı, Nakşibendi tarikatı olan, Mahmut efendiyle ahbaplığımı biliyor, İstanbul'a giderken bazen beraber gidiyorduk. Bende bölükbaşı da yurtlarla kurslarla meşgul olduğu için, anlaşmamız daha kolaydı. Beni iş yerine götürdü, her şey gayet güzel görünüyordu. Anlattıkları da yabana atılır gibi değildi. Arabam zaten vardı ayda bir araba bile mal satsam yeterli gelirdi. İşte o kadar zor değildi, yüz yirmi kiloluk pirinç çuvalları yok, en azı yüz yirmi kilo gelen besin torbaları olmayacaktı. İki ya da üç şehirde toptancılara malın tamamını indirip, çekini alıp döneceksin. Beni o kadar ikna etmişti ki, hemen taşınasım geldi. Bana biraz zaman ver, arabamı yaptırayım, işimi toparlayayım, Sivas'tan ayrılmak kolay değil dedim. Ayrılmazsın sende malları Sivas'a satarsın dedi, gülüştük. Bu hız ve heyecanla Sivas'a döndüm. Kimseye bir şey söylemedim, işime koyuldum. İlk önce sanayiye gidip kaportayı tamamlattırdım, kasayı hurdacıya sattım.  Kasayı yaptırmak için, arabayı Konya'ya kasacı Hasan Dede denilen ustaya götürdüm. On gün Konya'da kaldım, arabayı ayağa kaldırdım, ayağa kalkma sırası bendeydi. Tekrar iş hayatıma döndüm, şoför tutmamaya kesin karar verdim. İşçi aldım yanıma işi toparlamak için elimden ne geliyorsa yapıyordum. Seksen altı yılına kadar toparlandım, fakat Sivas'ı terk etme fikri kafamdan çıkmıyordu. Eski ustam Bursa’daydı. Bu yüzden Bursa düşünüyordum. Sivas'tan Bursa'ya taşınan çok esnaf olmuştu. Sakarya kafamda hiç yoktu. Bölükbaşı kafamı allak bullak etmişti. Kendi kendime eğer Sakarya da işler düzgün gitmezse, Bursa'ya taşınırım diye kendime nasihat ettim. Bakıldığında düzgün gitmeyecek bir sebep de hiç görünmüyordu. Bölükbaşı da neşeli bir arkadaş olduğu gibi, yaşantımızda birbirimize uyuyordu. Sonunda bir gece ansızın karar verdim. Hazırlık yaptım, malları dağıttım, tüm Sivas halkıyla helalleştim, ziyarete geleceğimi bildirdim. İş yerimi kapattım, Adapazarı'na hem mal hem de ev tutmak için, tek başıma yola çıktım. Adapazarı'na hızır tepede bulunan gofret imalatının önüne çektim. Bölükbaşı çok sevindi, evi imalathanenin üzerinde idi, eve çıktık, kahvaltı yaptık, imalatı gezdik, bilgilendik, beraber Adapazarı'nı gezdik. Akşam oldu misafir oldum. Sabah kahvaltısında ne yapacağımızı konuştuk. Önce ev tutulacak, sonra araba doldurulacak, mallar Sivas'a satılacak, ev eşyaları arabayla Adapazarı'na taşınacak. Hepsi harfiyen yerine getirildi, yazının başında anlatıldığı gibi gerçekleşti. Fakat altı ay sonra Yalova ya taşındım neden? Devamı haftaya.

Hoşça kalın dostça kalın.

YORUM YAP

Yorum yapabilmek için kuralları kabul etmelisiniz.
Yeni bir yorum göndermek için 60 saniye beklemelisiniz.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?