yalovahabercihabergazetegündemgüncelson dakikaenflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhpak parti
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Yalova
Hafif Yağmurlu
9°C
Yalova
9°C
Hafif Yağmurlu
Pazar Hafif Yağmurlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C
Salı Parçalı Bulutlu
12°C
Çarşamba Açık
14°C

Sorgulamak ve Salt Okunur…

10.01.2022 12:33
0
A+
A-

 

Baha‘nın geçtiğimiz Perşembe günkü sunumunun konusu, ‘Herşey Sorgulanmalıdır ve Salt Okunur‘ idi. Çoğumuz her şeyin sorgulanması gerektiğini sanıyorum kabul ederiz. Hasım olarak gördüğümüz her ne varsa, onları sorgulamak için de, elimizden geleni yaparız veya en azından bunu yapanları benimseriz. Ancak işin ucunun biraz kendimize değdiği veya taraf olduğumuz konularda ise, sorgulamayı baştan kabullenirken, çok kısa bir süre içinde sorgulama sürecini, bir şekilde, sabote ediveririz…

Baha, Avrupa’da Ortaçağı takip eden Aydınlanma sürecinin, ‘her şey sorgulanmalı’ sloganı ile ortaya çıktığını ancak kısa zamanda sürecin hakimi haline gelen burjuvazinin (sermayenin), kilisenin gücünü ‘yok’ denecek seviyelere indirip, kendi mutlak hakimiyetini kurduktan sonra, kendi değerlerini tartışmaya kapattığını söylüyor. Tabii ki ‘tartışma kapandı, sessizlik istiyorum’ demiyor, diyemiyor (diyebilse bence bunu da der). Bunun yerine, kendi değerlerini o kadar yüceltiyor ki, bunları apaçık gerçekler şeklinde sunuyor ve sorgulamaya kalkanları; cahil, salakvb sıfatlarla damgalıyor…

Sürecin baş tacı ettiği değerlerden biri Bilim. Bilim insanoğlu var olduğundan beri var ve olacak. Çakmak taşlarını birbirine sürterek ateş yakması, kayayı yontup yuvarlak hale getirerek tekerleğin ilk şekillerini üretmesi, eldeki malzemelerden iğne-iplik benzeri şeyler üretip, kürkleri dikerek daha örtücü giysiler yapmaya başlaması hep birer bilim örneğiydi…

Yine Baha’nın deyişiyle, tarihte bilim, büyü, felsefe ve din kolkola yürüyorlardı, birbirinden ayrılamaz kavramlardı. Bilim hep vardı, hep de var olacak, insanoğlu bir gün gerçekten anlamlı bir yerlere varabilecekse eğer, burada bilimin rolü tartışılmaz bir büyüklükte olacak. Durumun böyle olması, bilim adına söylenen her şeyi olduğu gibi kabul edeceğiz anlamına gelmiyor. Mesela yıllarca bilim tarafından göklere çıkarılan DDT, insan sağlığı için çok zararlı olduğunun anlaşılmasından sonra, bu gün yasaklanmış durumda. DDT ilk çıktığında da içerdiği sakıncaları görenler mutlaka olmuştur ancak bu insanlar, ‘cahil, aptal, bilim karşıtı’ gibi sıfatlarla etiketlenip dışlandılar. DDT sadece bir örnek, bunun gibi yüzlerce, binlerce örnek bulunabilir. Hatta bugün kullandığımız pek çok şeyin 50-100 yıl sonra DDT gibi çok zararlı bulunup yasaklanması mümkün…

*****

Mesela ilginç bir örnek de ‘Küresel Isınma‘. Dünya yaklaşık 4.5 milyar yıl olduğu düşünülen ömrü boyunca sürekli olarak soğumuş ve ısınmış. Yani tamamen çeşitli etkilerle ama hiç insan etkisi olmadan gerçekleşmiş bu soğuma ve ısınmalar. Baha diyor ki, ‘son büyük buzul çağı yaklaşık 100 bin yıl önce başladı ve yaklaşık 12 bin yıl önce son buldu, son küçük buzul çağı ise yaklaşık 750 yıl önce başladı ve yaklaşık 250 yıl önce son buldu’. Yani dünya bir soğuyor, bir ısınıyor. Ancak son dönemde insan etkisi ile bir ısınma sürecine girdiğimiz söyleniyor ve tabii bu iddia ‘bilimsel’ olduğu söylenen verilere dayandırılıyor. Deniyor ki, küresel ısınmanın varlığı ve insan kaynaklı olması bilim adamlarının %97’si tarafından onaylandı. Bunu ilk olarak 2013 yılında Obama başkanken attığı tweet’te yazmış. Newyork Times gazetesi mayıs 2013’den bugüne kadar, ortalama olarak haftada bir bu %97 oranını yazmayı kendine görev edinmiş. Biden‘ın çevre konularındaki danışmanı da dahil olmak üzere herkes bu %97 oranını kaynak göstererek, küresel ısınmanın var olduğunu ve insan kaynaklı olduğunu söylüyor. Google’a ‘globalwarming’ ve ’97 percent’ yazarsanız 41 milyon küsur sayfa ile karşılaşıyorsunuz. Yani herkes bu %97’den emin…

Ancak bu %97 rakamı nereden geliyor, bunun kaynağı nedir diye araştırılınca, kaynağın 15 mayıs2013‘de bir çevreci dergide yayınlanan makale olduğu ortaya çıkıyor. Bu makaleyi yazan bir grup çevreci genç, 1991-2012 yılları arasında, küresel ısınma ve küresel iklim değişikliği konusunda yazılmış 11,944 hakemli makaleyi taramışlar. Bu makalelerin %32.6’sının kısmen de olsa insan kaynaklı küresel ısınmayı savunduğunu, %0.7’sinin bunu reddettiğini ancak (burası çokonemli) makalelerin %66.7’sinin bu konuda taraf olmadıklarını görmüşler. Hesabı yapanlar bu %66.7’yi yok sayıp, %32.6+%0.7=%33.3 üzerinden, %33.3’ün %32.6’sı, %100’ün %97’sidir diyerek, ‘bilim insanlarının %97’si insan kaynaklı küresel ısınma vardır diyor’ sonucunu üretiyorlar. Gördüğüm kadarıyla, bu kadar önemli bir konuda, herkesin referans aldığı ‘bilimsel’ dayanak bundan ibaret ne yazık ki…

Dayanağın zayıflığı tabii ki tezin tersi doğrudur yani insan kaynaklı bir küresel ısınma yoktur anlamına gelmiyor. Sadece ‘bu böyledir’ diyenlerin dayanağının çok güçlü olmadığını bize gösteriyor. Kaldı ki, bilim adamlarının ezici çoğunluğu gerçekten bir yanda toplanmış olsalar bile, tarih bunun bile kesin delil olmadığını anlatıyor bize. Çünkü tarihte bilim adamlarının tamamına yakınının bazen yanlış bir iddiayı savunduklarını, bunun sonradan anlaşıldığını görüyoruz…

*****

Sunumun ikinci parçası olan ‘salt okunur’ bir bilgisayar terimi. Üzerinde bir değişiklik yapılamayan, yalnızca okunabilen metinler, veriler, dosyalar vb anlamına geliyor. Baha insanların çok büyük bir kısmının salt okunur olduğunu söylüyor. Yani ne kadar somut ve açık verilerden bahsetseniz de, zaman zaman insanların (her konuda ayrı bir grubun) ezici çoğunluğu bunları görmek veya anlamak istemiyor. Dolayısıyla onların düşüncelerinde bir değişiklik yaratamıyorsunuz. Ne olursa olsun onlar ‘salt okunur’ olmaya devam ediyorlar. Baha bu durumun istisnasız tüm kesimler için geçerli olduğunu, birbirinden farklı düşünen tüm kesimlerin, politik yelpazenin sağından soluna tüm eğilim sahiplerinin büyük çoğunluğunun ezberlerini ne olursa olsun devam ettirme arzusunda olduklarını, bu durumun eğitim seviyesi arttıkça daha da kötüye gittiğini yani daha eğitimlilerin çok daha sıkı birer salt okunur olduklarını söylüyor Baha. Sakallı Celal, ‘bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür’ demiş. Sanıyorum tahsil arttıkça bardak tümüyle doluyor ve dışarıdan yeni geleni alacak yer kalmıyor. Var olanın birazını dökmeye ise cesaret edilemiyor galiba…

*****

Gençlik yıllarımız; iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin vb kavramlarımızı netleştirmeye çalışmakla geçiyor. Bunlar hakkındaki kararlarımızı aslında kendimiz de vermiyoruz, içinde bulunduğumuz insan topluluğunun değer yargılarına göre safımızı alıyoruz. Çıkarlarımızın, çevremizi sarmış olan toplum kesiminin çoğunluğu ile benzer şeyleri savunduğumuz oranda maksimize edilebileceğini görüyoruz ve öyle davranıyoruz. Yani düşüncelerimiz çıkar odaklı şekilleniyor, profesör de olsak böyle oluyor. Etrafımıza bakarak benimsediğimiz iyi-kötü, doğru-yanlış vbdonelerden üzerine basacağımız ve çevremizdekilerle çok benzer olan bir zemin inşa ediyoruz. Sonra da, bu zemini bozabilecek yeni bir veri ile karşılaştığımızda, bunu görmezden geliyoruz hatta çoğu zaman cansiparane bir şekilde ona karşı mücadeleye başlıyoruz. Konunun özü galiba burada yatıyor…

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.